İştahsızlık |
Zayıflık ve inceliği yükselen değerler olarak alan toplumun bir baskısı mıdır acaba bu. Yoksa özgüvenini yitirip kendini olmadıkları kadar şişman görme eğiliminde olanların ruhsal bir tepkisi midir?
20. yy. ‘da batı toplumlarında incecik modellerin beğeni topladığı ve zayıflığın güzelliğin bir ölçüsü olarak tanındığı bir gerçektir. Medyanın da etkisiyle güzelliğin ve beğenilirliğin ölçülerinde belirgin değişiklikler olmuş; bir kadının güzel olarak görülebilmesi için mankenler gibi ince olması, şişman ve yuvarlak hatlara sahip olmaması yaygın bir görüş haline gelmiştir. Kadınlarında devamlı olarak bu değerlendirmenin etkisi altında kaldıkları da muhakkaktır.
Fiziksel biçimlilik ve şişman olmamak güzelliğin yanında sağlık açısından da yıldızı parlayan değerlerdir bu çağda. Bu değerler karşısında sürekli rejim ve fiziki egzersizler birçok kadın için giderek bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Bu yaşam biçimi genç kızların ve kadınların hareketlerine yön vermektedir.
1960 yıllardan bu yana kadın güzelliği aşırı bir incelik ve düz hatlarla anlatılır oldu. Modada buna ayak uydurunca bol ve zengin dökümlü elbiseler yerini vücudu kavrayan daracık giysilere bıraktı. Günlük yaşamın bir parçası haline gelmesi arzulanan sporcu vücudu da sağlıklı vücudun kaçınılmaz bir şartı olarak görünmeye başlandı. Daha çocuk yaşta sayılabilecek gençler arasında bile vücutlarının görüntüsüne önem verme eğilimi yaygınlık kazandı.
Anoreksi bir yaşamı benimseyen gibiler içinse, normal bir yaşam için önemli olan bu değerler ruhsal bir saplantı halini almıştır. Bu saplantı daha çok ergenlik çağındaki kızlarda ve genç kadınlarda kendini gösterirken pek az erkek iştahsızlık nevrozunun kurbanıdır.
İştahsızlık nevrozunu nasıl tanımlayabiliriz ?
Bunun ana belirtisi inatçı bir kararlılıkla yemek yememek saplantısıdır. Yeme bozuklukları olan insanlarda genellikle ruhsal bozuklukta vardır. İştahsızlığın tedavi edilmemesi hali aşırı zayıflığa hatta ölüme kadar gidebilen sonuçlara yol açar. İştahsızlık nevrozuna sahip olan kişi öncelikle kendi vücudu hakkında yanlış ve çarpıtılmış kanaate sahiptir, kendini olduğundan daha şişman görür ve kilo almaktan şiddetle korkar.
Rahatsızlığın ilk belirtisi süratle aşırı kilo kaybıdır ki, bu kayıp kısa zamanda vücut kilosunun yüzde 20 – 25’ine kadar çıkar. Önce adet görmede aksamalar başlar. Giderek açlığın vücut üzerindeki diğer belirtileri görülmeye başlar. Kalp atışlarında yavaşlama, kas dokularında güçsüzlük, düşük kan basıncı ve vücut ısısı, vücudun uç noktalarında morarma, yüzde vücutta ince tüylerin belirmesi zamanla gelişen belirtilerdir. Daha ileri safhalarda ishal ilaçları ve sık sık kusmalar sonucu potasyum eksikliğinden kaynaklanan elektrolitik dengesizlik başlar.
Potasyum hücrelerin yaşaması, kasların ve kalbin sağlam olması için şart olan bir maddedir. Rahatsızlığın son aşamasında vücut son derece zayıf düşmüştür ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıyadır. Linda tipik bir anoreksiktir ve bu durum onun genel davranış biçimini de etkiler. Sosyal yaşamdan uzaklaşmaya başlamış ve kendine, ailesine ve arkadaş çevresine karşı uzlaşmaz bir kimliğe bürünmüştür. Kilosunu kontrol altında tutma saplantısı yıkıcı vücut egzersizleri yapma eğilimi doğurmuştur. Vücut ölçülerine karşı mantıksız özen gösterisi özellikle vücudun belli bölümlerine, beline, göğsüne, kalçalarına, hatta yüzüne yoğunlaşabilir.
Aslında genel olarak zayıf olmasın karşın bu özel bölgelerinin daha çok zayıflaması onda bir tutku halini alır. Rahatsızlık bazen kusma nöbetleriyle de kendini gösterir. Kişi önce yemek yeme krizine girer ve düzensiz bir şekilde anormal denecek çoklukta yemek yer. Bu sırada genellikle karbonhidratlı yiyecekleri seçer.
Bulimia erişkinlerde pek rastlanmayan daha çok gençlik çağında rastlanılan ruhsal bir bozukluktur. Anoreksiye bağlı olabileceği gibi ondan ayrı bir bozuklukta olabilir. Aşırı yemekten sonra bunun kendisini şişmanlatacağı endişesiyle kişi kendini zorlayarak kusar. İştahsızlık nevrozuna neyin sebep olduğunu saptamak kolay değildir. Ama ergenlik çağındakilerle yetişkinlerdeki durum birbirinden farklıdır. Ergenlik çağındaki kızlarda görülmesiyle ilgili birçok görüş vardır. Yakın zamana kadar bu durumun günahı birazda ana babaya verilirdi ve bu suçlamada aslan payını daima anne alırdı. Bugün bilim daha farklı görüşler, daha farklı neden ve tedavi yolları izlemektedir.
Linda gibi bir kızın durumunda katı prensipleri olan otoriter bir aile yapısı vardır. Genç kız uyumsuzluklar sonucu ailesiyle sorunlar yaşamak istemez ve bu nedenle istek ve arzularını açıkça dile getiremez. Bu örnekteki genç kız ailesinin isteklerini abartılı bir şekilde yerine getirme peşindedir. Bu eğilim onu ekstremlere doğru iter ve bunun sonucu iştahsızlık nevrozuna kapılır. Linda bu örneğe uygundur. Bazen çok basit bir olay, bir konuşma, kişiyi bu yola itmeye yeterli olur. Kilo alma konusunda havadan sudan bir konuşma yaşamında ani bir değişiklik, gelecek ve büyüme korkusu bu nevrozun kaynağı olabilir.
Linda sonunda durumunun tedavi gerektirdiği kararına varır. Tedavide sıklıkla psikoterapiden faydalanılır. Vakaların yüzde 90’ında bu yöntem olumlu sonuç vermektedir. Uygulanacak yöntem terapistin inisiyatifindedir. Önemli olan kişiyi böyle bir nevroza götüren nedenleri bulup ortaya çıkarmaktır. Linda neden böyle bir yola itildiğini anlarsa tedavi kolaylaşır.
Bunalım |
Vücudundaki gelişmenin zihinsel yeteneklerinden daha fazla dikkat çekmeye başladığı endişesine kapılır. Vücut değişikliklerine karşı gösterilen sosyal tepkiye karşı içinde bir kızgınlık doğar. Yemek yemeye karşı gösterdiği bir dirençle vücudundaki kadınsı gelişmeleri durdurmaya çalışır. Torba gibi elbiseler giyerek bu değişmelerin dışarıdan fark edilmemesini sağlamaya çalışır. Ama doğal gelişmeye bu yolla mani olamayacağını fark edince iştahsızlık nevrozuna girer.
Çocuklarına yardımcı olmalarını kolaylaştırmak açısından anne babada tedaviye katkıda bulunmaya çağrılır. Aslında anne babada Linda'da ki ruhsal bozukluğun farkındadırlar. Ama ebeveynlerin bu tür ruhsal tedavinin çok kısa sürmeyeceğini daha baştan kabul etmeleri ve sabırlı olmaları gerekir.
İştahsızlık nevrozunun yetişkinlerde olması psikolojik bir dengesizliği gösterir. Hastalığın nedeni ve gelişmesi kişiden kişiye değişir. Sorunun her yönünün ele alınabilmesi için tedavide farklı bilim dallarından yararlanılmalıdır. Bu yaklaşım hastaya öncelikle doğru beslenme alışkanlıkları aşılanması ve ruhsal faktörlere bundan sonra yönelinmesini tavsiye eder. Yetişkin anoreksiler yemek ihtiyaç ve arzusu duymalarına rağmen yememekte direnirler. Yemek yemeyi beslenme alışkanlıklarını bozmak olarak görürler. Hastalığın tedavisi genellikle hastanın normal yaşamı devam ederken yapılmaktadır.
Evvelden hastanede geçirilecek bir süre tedavinin bir parçası olarak kabul edilirdi. Uzmanlar kişinin aile ortamından bir süre uzaklaşmalarını gerekli görürlerdi. Bugün hastaneye kaldırma çok ciddi durumlar haricinde söz konusu değildir. Sadece fenalaşanlar ve hayati tehlike belirtileri verenler için hastanede tedavi uygulanmaktadır. Bu düzeyde sağlıklarını bozanlar yemeğe başladıklarında bazı sorunlarla karşılaşabilirler. Kontrol dışı bulimia nöbetleri bunlardan biridir.
Psikolojik Tedavi |
Tedavi bu değer ve davranış bozukluklarını gidermeye yöneliktir. Tedavi oldukça güçtür ve hastanın hekimle tam bir işbirliği içinde olmasını gerektirir ve bu işbirliği tedavinin etkinlik ve süresini tayin edecek en önemli faktördür. Hastalığın herhangi bir organik bozukluktan ileri gelmesi tedaviyi güçleştiren faktörlerdendir.
İstatistiklere baktığımızda ne yazık ki daha çok genç kızın bu sorunla karşılaştığını görüyoruz. Bunun için önleyici tedbirlere, tedavi ediciler kadar önem verilmelidir. Tedavinin etkinliğini artıran önemli faktörlerden biride birçok hastalıkta olduğu gibi erken teşhistir. Anoreksi hastasının özenli bir yardım ve psikoterapik bir tedavi ile normal hayata dönmesi mümkündür.
Hiç yorum yok:
Lütfen soru sormadan önce, sorunuzu öncelikle arama kutusunu kullanarak araştırınız.