Bebek Gelişimi |
Su altında doğan bir bebek hala suyun içinde ve henüz ilk nefesini almadı. Bir insan hayatı boyunca yaklaşık 600 milyon kez nefes alır ama ilki en zoru ve en tehlikelisidir. Bebek oksijeni suyun içindeyken oksijeni hala annesinin plasentasından alıyor. Ve akciğerleri aylardır rahimde olduğu gibi kısmen sönük durumda. Ama dünyaya adım atıp hayatının en zor nefesini aldığında her şey değişecek. Akciğerleri ilk defa şişirmek normal bir nefes almaktan 10 ila 15 kat daha zordur.
Bu ilk nefesle akciğerlerdeki sıvı kan dolaşımına karışmaya başlar. Bu nefes balona benzeyen milyonlarca hava kesesini şişirecek kadar güçlü olmalıdır. Nefes vermekte kolay değildir. Bebeğin akciğerlerinin şişkin kalması için her hava kesesi surfaktan adlı kimyasal maddeyle kaplanmalıdır. Bu gerçekleşmezse akciğerler söner. Ve bu pek çok nedenden kaynakladır.
Akciğer hava kesesi |
Büyük boyutlu beyinleri nedeniyle kafaları vücut uzunluklarının dörtte biri kadardır ve ağırdır.
Başlarını yerden kaldırmaları aylar alır. Yeni doğan bebekler gereksinimlerinin karşılanması için her anlamda başkalarına muhtaçtırlar. Sadece oturmak ve yuvarlanmak bile aylarını alır. Çoğu dört bacaklı yaratık doğumdan kısa süre sonra yürüyebilir. Filler nerdeyse anında yürürler, maymunlar bir şempanzeler ise altı ayda yürümeye başlayabilirler. Peki insan bebeklerinin sendeleyerek ilk adımlarını atabilmeleri için neden bir yıla ihtiyaçları vardır.
İnsanlar vücut ölçülerine göre devasa bir beyinle doğarlar.
Ve doğumdan sonraki dönemde beyinleri çok hızlı bir biçimde büyümeye devam eder. Büyümemizin bu kadar uzun sürmesinin nedenlerinden biride budur. Çünkü hayatlarımızın ilk birkaç ayını hala bir cenin olarak geçiririz. Tek fark ceninin rahmin dışında olmasıdır. İnsanlar vücut boylarına oranla gezegendeki tüm diğer varlıklardan daha büyük bir beyine sahiptir. Ve böylesi büyük bir kafanın annenim dar doğum kanalından geçmesi gerekliliği bebeklerin neden böyle çaresiz olduklarını açıklamaya çok yardımcı olur.
Bebeğin başı dik durumdayken doğum kanalına giremez ama dönük halde yanlamasına girebilir. İşte o zamanda sıkışır. Bu yüzden doğum kanalında biraz yol aldıktan sonra bükülüp 90 derece dönmesi gerekir. Rahimde biraz daha uzun kalsaydık beyinlerimiz asla sığmazdı. Sadece doğumdan sonra yıl için de beyin tam iki katı büyür. İnsan bebeklerinin doğduğu noktada bir denge söz konusu. Gelişimimizin daha sonraki bir aşamasında doğsaydık bu kadar çaresiz olmazdık ancak bu seferde başımız doğum kanalından geçemeyecek kadar büyümüş olurdu. Gelişimin daha erken bir aşamasında doğsaydık doğum daha kolay gerçekleşirdi, ancak daha az geliştiğimiz için prematüre bebeklerin karşılaştığı her türlü riskle karşılaşırdık.
Yaşam doğumdan hemen sonraki dönemde kırılgandır.
Bebek ölümlerinin 2/3 ü ilk ay içinde gerçekleşir. Bu insanın 70 li yaşlarına dek rastlanmayacak bir ölüm durumudur. Ne kadar savunmasız olurlarsa olsunlar yeni doğan bebeklerin ilk saatlerini ve günlerini atlatmalarına yardımcı olacak koruyucu mekanizmaları vardır. Kış uykusuna yatan ayılarınınkine benzer özel bir yağ tabakasıyla doğarlar. Zamanla kaybolan bu yağ tabakası bebeği sıcak tutar ve kolayca enerjiye dönüştürülebildiği için annesi yeterli kaloriyi üretene kadar ihtiyaçlarını karşılamasını sağlar. Kalori kurtuluşun anahtarıdır. Yeni doğmuş bir bebek aldığı kalorinin yüzde 80'ini sadece beynini beslemek için kullanır. Bu yüzden beslenme ve anne ile çocuk arasında kurulan bağ bir ölümle yaşam arasındaki çizgiyi belirler.
Yeni doğmuş bir bebeğin görüşü puslu ve yaklaşık 30 cm ile sınırlı olmasına rağmen bu emzirilen bir bebeğin annesinin yüzüne olan mesafeye denk düşer.
Yeni doğmuş bebek annesini bulanık görür |
Bebekler su altında nefeslerini tutmayı sezgisel olarak bilirler.
Bu diğer memeliler, kuşlar ve diğer sürüngenlerle paylaştığımız bir özelliktir. Su battıklarında kalp atım hızı ve uzuvlara kan akışı yavaşlar, böylelikle beyne ve hayati organlara giden oksijen korunur. Bu içgüdü bebekleri ilk haftalarında tehlikeden koruyan ilkel reflekslerden sadece biridir. Yanağını okşayınca bebek başını çevirip emmeye başlar. Avucuna dokununca parmaklarıyla sıkıca kavrar. Aniden hareket ettirmemiz kollarını ve bacaklarını açmalarına neden olur. Belki de en şaşırtıcı refleks adımlama refleksidir. Yürümek için önceden programlandığımız ortadadır. Destek ile bir saatlik bir bebek bile gerekli bütün hareketleri yapabilir. Ama ne tuhaftır ki altı haftalık olunca bu yürüme refleksi kaybolur. Bebeğin ayağı yere dokunduğunda artık kendiliğinden adım atmaz. Ama aynı bebek suya konduğunda adım atma refleksi aniden beliriverir. Demek ki hiç yitirilmemiştir. Suyun dışındayken kaslar destekle bile doğumdan bu yana büyümüş olan bacakları oynatabilecek kadar güçlü değildir.
Önceden programlandığımız tek şey yürümek değildir.
Yaygın bir inanışa göre bebekler dünyaya istisnasız tamamen boş bir beyinle ve hiçbir beklenti taşımadan gelirler. Ve dünyayı son derece karmaşık ifade ve duygu seli olarak bulurlar. Ama bu inanış gerçekten çok ama çok uzaktır. Altı aylık hatta dört aylık bebekler bile görsel olarak beyinlerinde basit toplama çıkarma işlemi yapabilirler. Sonuç doğru çıkmadığında, kandırmaya çalıştığınızda veya yeni bir şey öğrenirken uzun uzun dikkatlice izlerler. Bilimin tartışmalara yol açan keşifleri şaşırtıcı olsa da insan bebeklerinin daha doğuştan matematiği kavraması diğer hayvanlar dikkate alındığında anlamlı ve aslında diğer dışı türlerde bulunanlardan da tutarlı. Örneğin arılar belirli işaret noktalarını sayarak nerde polen bulabileceklerini biliyor gibiler, güvercinlerin tek bir bakışla hangi sokak köşesinde daha çok kırıntı olduğunu saptayabildikleri düşünülmekte.
İnsan bebekleri daha doğarken hayatta kalmalarını sağlayan belli nitelikler ve reflekslerle donatılmış olsa da bizi diğer canlılardan ayıran özelliğimiz çevremizden öğrenebilme yeteneğimizdir.
Bu süreç evrendeki en karmaşık mekanizmanın derinlerinde, beyinde başlar. Yeni doğmuş bir bebeğin beyni kendini çevresel şartlara uydurarak geliştiren inanılmaz bir öğrenme makinesidir. Bir bebek 100 milyar nöronla doğar. Ve bu sahip olacağının nerdeyse tamamıdır. Ama yaşamının ilk yılında beyninin boyutu iki katından fazla artacaktır. Bu yoğun büyüme sürecindeki artış daha fazla bağlantıyla olur. Milyarlarca nöron milyarlarca başka nöronla bağlantı kurar. Sonunda çocukta 1 katrilyon bağlantı oluşur. Bu sayı bir galaksideki yıldız sayısından daha fazladır. Ama önceleri bağlantılar hassas değildir. Çok küçük bebeklerin ani ve kaba hareketlerinin bir nedeni de budur. Ellerini oynatmayı denediklerinde tüm kolları hareket eder. Bağlantıların daha hassas olabilmeleri için fazlalık bağlantıların budanması gerekir. Yanlış ve uygun olmayan bağlantılar elenir ve doğru olan bağlantılar iyice güçlenir.
Beynimizin kendi bağlantılarını nasıl oluşturduğu ve hangilerinin tuttuğu nasıl gelişeceğimizi belirler.
Her bir sinir hücresi adeta hayatta kalmak için diğer sinir hücreleri ile savaşır. Bu en güçlünün hayatta kalmasıdır. Hayvanlar alemindekinden farklı değil. Bu savaşlar bebek büyürken milyarlarca kez yaşanıyor. Bebeğin yaptığı her hareket belirli bazı bağlantıları güçlendirirken diğerlerini zayıflatıyor. Ve gelişimimizin büyür bir kısmını da bu belirliyor.
Üç aylık olan insan bebeği çoğu canlıya göre hala çaresizdir. Ve diğer hayvanlara göre çevremizdeki dünyadan bir şeyler öğrenmemizi sağlayan bu olgunlaşmamışlık durumudur. İnsan bebeği çok yetersiz biçimlenmiş bir yaratıktır. Nasıl işleyeceğini bilmediği bir sinir sistemine sahip olmak korkunç bir dezavantaj gibi görünebilir. Ama buradaki avantaj insanların öğrenme fırsatlarıdır. Ki bu diğer hayvanlarda yoktur. Örneğin bir böcek bir dizi doğal içgüdüyle doğar. Ama daha fazla gelişmez ve ortamından pek bir şey öğrenemez. Okula gitmeleri gerekmez, uçmayı öğrenmeleri gerekmez, bir yusufçuğun sivrisinek yakalamayı öğrenmesi gerekmez. Bunları doğar doğmaz yapmaya başlarlar o kadar. Ve ne ilginçtir ki hayatta kalmaları için gereken bilgi yapılarında mevcuttur.
Ancak insanlar baştan belli şeyler için donanımlı olsalar da birçok şey davranışla öğrenilir. Ve bu bağlantıların nasıl yapıldığı çevresel etkilerin sonucudur. Duyusal deneyimlerden, egzersizlerden, denemeden ve uygulamadan yoksun bırakılan bir insan çocuğu daimi olarak engelli kalır. Çünkü bizler tüm bağlantılarımız hazır halde doğmayız. Bunları aslında yaşayarak öğrenmemiz gerekmektedir. Ancak bir bebek çevresel uyaranlardan yoksun kalırsa işler çok kötü gidebilir.
Bir bebek yaşamının ilk yılında ilk adımını atmaya doğru ilerlerken bir dizi önemli dönüşümlerden geçer. Üç aylık olduğunda artık başını istemli kaldırabilecek ve uzanıp bir nesneyi kavrayabilecek güce ve sinir bağlantılarına sahiptir. Üç ayda işitme büyük oranda gelişmiştir. Ama görüş o kadar gelişmez. Gözlerin beyindeki bağlantıları doğru şekilde yapabilmesi için dış dünyadan gelen uyaranlara ihtiyacı vardır. Bu yaşta birkaç haftalık bir engelleme bile bebeğin görüşüne kalıcı zarar verebilir. Normal şartlarda altı ay içinde bir bebeğin görüşü bir yetişkininki kadar iyi olur. Ama dil becerileri o kadar gelişmez. Ses kutusu aşağıya iner. Ve ses çıkarmayı denerken agulamaya başlarlar. Konuşma hazırlanırken daha fazla ünsüz harf kullanırlar. Tanıdık nesnelerin adlarını bilirler. Hatta cümlelere tepki bile verebilirler.
Dil öğrenmek gelişiminde çok büyük bir adımdır.
Ama bu gelişimin çok büyük bir bedeli vardır. Bebekler büyürken bazı yeteneklerde ustalaşmak için diğer bazı yeteneklerini kaybetmek zorunda kalır. Üç aylık bebekler yabancı dillerde yetişkinlerin algılayamadığı ince farklılıkları ayırt edebilirler. İngilizce konuşan bir ülkedeki küçük bir bebek Farsça, Fince ve Mandarin dilindeki çekimleri çok iyi bir şekilde anlayabilirler. Ama birkaç ay içinde bu evrensel yeteneklerini yitirirler. Ana dillerine daha fazla maruz kaldıkça beyinleri bu dile göre bir bağlantı ağı kurar ve diğer dillere olan hassasiyet kaybolur.
Bebeklerin başlangıçta her çeşit farklı yüzü hatta insanlara ait olmayanları bile tanıyabilecekleri evrensel bir yetenekleri vardır.
İki aylık bebek anneyi nasıl tanır? |
Ama üç aylık olduğunda bebek sadece yüze benzeyen bir yüze önem verir. Ve yüzler önem kazandıkça bebeğin yüz ifadelerini anlama yeteneği gelişir. Bu iletişimin hayati bir parçasıdır. Bu gerçekleşmezse çocukta sosyal bozukluklar ve hatta otizme benzer semptomlar görülebilir. Otistik çocukların genel olarak yüzleri veya yüz ifadelerini tanımada o kadar iyi olmadıklarına dair sağlam kanıtlar var. Karşısındakinin niyetini ve motivasyonlarını anlayabilmesi için çocuğun bir yüzü okuyabilmesi gerekir. Yani yüzdeki bilgiyi işleyebilme yeteneği hayatta kalmak için kesinlikle gereklidir.
Üç aylık bebek anne yüzünü nasıl tanır? |
Bilim insanları yaşamın ilk yılı hakkında daha çok bilgi edindikçe bebeklerin ilk adımlarını atarken geçirdikleri fiziksel değişimler hakkında da yeni keşifler yaptılar.
Yedi aylık olan ortalama bir bebek ağırlığını ikiye katlayıp 9 kg. civarına çıkarır ve oturabilecek kadar güçlüdür. Bacakları vücut ağırlıklarını taşıyabilse de tek başına ayakta duramaz. Yedi aylık bebeklerin başları büyük olduğu için üst kısımları hala daha ağırdır. Ve yer çekimi merkezinin yüksekte olması devrilmelerine yol açabilir. Sekiz veya dokuz aylık olduklarında sinir ve duyusal sistemleri daha iyi gelişmiştir ve çoğu emeklemeye başlar. Fakat bazıları başlamaz. Oturmak bir nesneye uzanmak ve sonunda yürümek gibi motor eylemlerin dönüm noktaları evrensel olsa da emeklemek gibi bazı hareket biçimleri tümden atlanabilir de.
Çoğu kişi bebeklerin yürümeden önce emeklemesi gerektiğini düşünür ve çoğumuz yürümeden önce emekleriz. Ama bu şart değildir. Her bebek her şeyi aynı düzende ve sırada yapmak zorunda değildir. Önemli olan bebeklerin farklı şartlara uyum göstermeyi öğrenmeleridir. Böylece bir gün karşılarına ne çıkarsa çıksın üstesinden gelebilirler.
Bu esnekliği kazanmanın en iyi yolu gelişimin her aşamasında tekrar tekrar düşmek, kalkmak, izlemek dinlemek yani aynı dersi en baştan öğrenmektir. Ve sonunda insanlar çevrelerindeki dünyaya ilişkin esnek bir anlayış kazanırlar. Hepsi de o atılacak ilk adım için bir hazırlıktır. Bir yaşına gelen çoğu bebek kendi başına ayakta durabilir ve ilk adımlarını atmaya hazırdır. Önlerinde artık yeni olasılıklar olsa da, deneyimler yoluyla güvenli kararlar almayı öğrenene dek, bebekler kendilerine zarar verecek işler de yapabilirler.
Ufak bebeklerin neredeyse limitsiz bir dil öğrenme kapasitesi vardır.
Ama araştırmacılar bunu nasıl yaptıklarından pek emin değiller. Çoğu bebeğin bir yaşına ulaştıklarında ilk kelimelerini söylediklerini biliyoruz. Bebekler büyürken birer öğrenme makinesi gibiler. 12 aylık bir bebek kırk kelime anlayabilir. Sadece birkaç ay sonra ise yüzlercesini. Bu dönem fiziksel açıdan da büyük değişikliklerin zamanı. Bir yaşına geldiğinde bebeğin vücut oranları değişir. Bacaklar artık daha uzundur ve omuz daha geniştir. Oransal olarak artık başı daha küçük durur. Bütün bunlar bebeğin ağırlık merkezini alçaltır ve dik dururken dik durmasını kolaylaştırır. İnsan bebeklerinin yürümesinin uzun sürmesinin nedenlerinden biri dört değil iki bacağımızın olmasıdır. Başlangıçta bebeklerin randımansız bir yürüme tarzı vardır. Ama büyüdükçe ve adımlarımız düzeldikçe bacaklarımız bir sarkaç gibi sallanır. Ve daha randımanlı olur.
Aslında iki bacak üstünde yürümek uzun mesafeleri kat etmek için enerji açısından en verimli yöntemdir. İki bacak üstünde yürümek ellerimizin başka işler içinde boş kalmasını sağlar. Ve böylece beyinlerimiz yeni yetenekler geliştirir. Artık tamamen çaresiz olmayan bir yaşındaki bebekler ortamlarına hakim olmak, beyinlerini geliştirmek ve insan olmak uğrunda yapılan ve ömür boyu sürecek bir yolculuğa başlamak için dünyayı keşfetme olanaklarını değerlendirirler.
3 yorum:
Lütfen soru sormadan önce, sorunuzu öncelikle arama kutusunu kullanarak araştırınız.