Vücudumuzun en hayati organlarından biride karaciğerdir. Karın boşluğunun üst sağ tarafında bulunan karaciğer, süngersi yapıda, kan damarları, safra kanalları ve hücrelerden oluşan bir kanaldır. Kanla gelen besin maddelerini vücut hücrelerinin kullanabileceği biçime dönüştürüp, fazlasını depolamak, toksinleri etkisizleştirmek ve metabolizmayı ayarlamak en önemli işlevleridir.
Karaciğer çok fonksiyonlu bir organdır. Şeker, yağ, A ve B vitaminleri gibi bazı vitaminleri depolar. Bazı serum proteinleri de karaciğerde değişime uğrar. Karaciğerimizin bir günde salgıladığı 800 – 1000 ml safra yediklerimizin sindirimine ve yağların parçalanmasına yardımcı olur. Karaciğer metabolizma artıkları, nikotin ve alkolün toksinlerini ve proteinlerden gelen amonyağı vücuttan adar. Kan şekerinin dengede tutulmasına da katkısı vardır.
Bütün bu işlevleri nedeniyle karaciğer rahatsızlıkları, değişik yoğunluk ve ciddiyette çeşitli şikayetlere yol açar. Örneğin yeterince safra üretememesi halinde hafif hazımsızlıklar gibi bazı rahatsızlıklardan, göz akı ve cilt sarılığı yada kandaki kolesterol seviyesinin artması gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Karaciğer hücrelerinin yıkımı sonucu iştahsızlık, kaslarda kasılma, kalp atışlarında hızlanma ve kanamalar olabileceği gibi nöropsikiyatrik bozukluklar, titreme yada komaya kadar gidebilen arızalara neden olabilir. Her tür karaciğer rahatsızlığında karaciğer hücrelerinde azalma görülür ve bu durum hepatit gibi virüs kökenli karaciğer iltihaplanmalarında hat safhaya ulaşır.
Hepatit bir karaciğer iltihaplanmasıdır.
Antik devirlerden beri bilinen bir hastalık olmasın karşın ancak 20.yy’ın başında virüs kökenlide olabileceği anlaşılmıştır. Bunlara virütik hepatitler diyoruz. Virüsten kaynaklanan karaciğer hastalığı günümüzde en yaygın ve en hayati olanıdır. Karaciğer rahatsızlıklarının ve hepatitin belirtilerini sarılıktan önce tespit etmek genelde çok zordur. Bu riskte belirgin emareler olmadığı için durumunu tespit ancak bir kan tahliliyle mümkündür. Günümüz tıbbındaki ilerleme sonucu yapılan testler sayesinde hepatitin hangi tür olduğu saptanabilmektedir. Eğer virütik bir durum varsa virüsün hangi tür olduğunu tahliller sonucunda belirlemek artık mümkündür. Bugüne kadar 5 virüs tipi tespit edilmiştir.
Hepatit A, B, C, D, E
Başka tip virüslerin olduğuna ve bunlarında yakın bir gelecekte saptanacağına inanan bilim adamları çoğunluktadır. Virütik hepatitler oldukça önemli bir sağlık sonucudur. Vakaların yüzde 90 – 95 ulaşan çoğunluğunda hastalığın herhangi bir belirtisi görülmediği için durumun tespiti tesadüflere bağlıdır. Ayrıca hepatit taşıyıcılarının her biri, bir dönemde olsa aynı zamanda yayıcıdır. Hastaların büyük kısmı bu tehlikeyi yaşam boyu taşırlar. Hepatit çoğu zaman sincice ilerleyerek karaciğer hücrelerini yıkıma uğratır ve genellikle büyük bir hızla ilerleyerek yaşamı tehdit eden bir hal alır.
Bulaşıcı hepatit olarak da bilinen hepatit A virütik hepatitlerin içinde en tehlikesiz olanıdır. Bir çok belirtisi vardır. Çoğu halde hasta genel bir yorgunluk hisseder. Bazı vakalarda mide bulantısı, kusma, ateş, baş ağrısı, karnın sağ tarafında bir ağrı, dışkıda renk kaybı, idrarda koyu bir renk ve ciltte sarılık ve aşırı yorgunluk halini takip eden belirtilerdir. Hasta 2 – 3 hafta içinde sağlığına kavuşabilir. Yeni doğan bebeklerde tam iyileşme bir yılı alabilir. Pek ender olarak hastalık ciddiyetini artırıp yaşamlar bir tehlike haline gelir.
A tipi virüs kötü hijyen şartlarının olduğu, suyun temiz olmadığı fazla kalabalık bölgelerde sık görülen bir virüstür. Bu ortamlarda kısa zamanda salgına neden olabilir. Güneydoğu Asya ve Güney Afrika’nın bazı bölgeleri ve Güney Amerika bu konularda hassas bölgelerdir.
En son tanımlanan hepatit E tipi virüs, A tipine çok benzeyip bulaşma yolları ve salgın oluşturma ihtimalinde A tipinin neredeyse aynıdır. A tipinden en belirgin farkı hamile kadınlarda yüzde 20’ye varan orandaki öldürücü etkisidir. Bu tipe Kuzey Afrika, Güney Asya ve Orta Amerika da sık rastlanılmaktadır.
Hepatit B, hem en yaygın hem de en tehlikeli tip olup, bir yılda rastlanılan 50 milyon vakanın 1.5 milyonu ölümle sonuçlanmaktadır. Eğer birine hepatit B bulaştıysa bunun iki sonucu olabilir. Bu ya akut bir hepatittir ki bu takdirde birkaç haftada durumu düzelir ve vücutta herhangi bir iz bırakmaz. Oysa söz konusu kronik hepatit B ise durum farklıdır. Bu ihtimal yetişkinlerde yüzde 10 düzeyindeyken çocuklarda yüzde 95’e yakındır. Taşıyıcıların çoğunda herhangi bir belirti görünmemekle beraber yüzde 40’a yakını siroz yada karaciğer kanseri sonunda yaşamlarını yitirirler.
Hepatit B nasıl bulaşır?
Bulaşma hastanın kan, sperm, döl yatağı suyu, idrar, tükürük, göz yaşı hatta ter gibi vücut sıvıları aracılığıyla olur. Demek ki bulaşma cinsel temas, şırınga paylaşımı, vücuttaki bir açık bölgenin öpülmesi, yada anadan cenine geçme şeklinde olabilir. Buna dikey yayılma denir. Bu virüsü taşıyan bir anne hamilelik günlerinde, doğum sırasında yada doğumdan hemen sonra bu virüsü çocuğuna bulaştırabilir.
Hepatit B taşıyıcılarının bir kısmında, hepatit D’yede rastlanmaktadır. Aslında hepatit D tek başına bir karaciğer iltihaplanmasına neden olmaz. Ne var ki hepatit B ile güçlenince yaşamsal tehlikesi büyük çapta artar. Bulaşması hepatit B’nin aynıdır ve B ile birleşince akut bir hepatiti tehlikeli olan kronik hepatite çevirme ihtimali büyüktür. Bu durum hamile kadınlarda neredeyse önüne geçilemeyecek bir sorunun habercisidir.
Hepatit C’nin bulunması da yeni sayılır. Virüs aynı vücutta çok farklı biçimlerde görünür. Bu nedenle teşhisi son derece güçtür. Bu tip virüsün bulaşması yüzde 80 civarında kan nakli yoluyla olmaktadır. Hepatit B’de olduğu gibi akut safha hiç fark edilmeden atlatılabilir. Çünkü vakaların yüzde 95’inde kronik bulgular belirsiz olup, hastanın tek şikayeti aşırı yorgunluk halidir. Belirtileri hepatit B’nin aynıdır. Mide bulantısı, kusma, karnın sağ tarafında ağrı, dışkıda renk kaybı, idrarda koyu bir renk. Ender hallerde ani bir ilerleme olur.
Belirtiler az yada çok olsun bu vakalar sonuçta yüzde 50 ila 80 arası kronik hepatite dönüşür. Hepatit C’nin kronikleşmesi ciddi sağlık sorunlarına yol açsa da gelişme hepatit B’ye oranla daha yavaştır. Bazı hallerde hastalığın başlamasını takip eden 20 yılda siroza, 30 yılda da karaciğer kanserine rastlanmaktadır.
Hızla ilerlemeye başlayan hepatit türlerinin sonucu kötü olabilir ve tek kurtuluş karaciğer nakliyle olabilir. Virütik hepatitlerin bazı türleri için aşı bulunmuştur. Her ne kadar E tipi için bir aşı henüz bulunamadıysa da hepatit A için 1994 yılından bu yana aşı uygulaması yapılmaktadır. Aşılama koldan şırınga yoluyla üç kez yapılır. İlk iki aşı birer ay arayla yapıldıktan sonra sonuncuyu takip eden 6 ila 12 ay arasında uygulanır. İlk aşıyı takip iki hafta sonunda aşının koruyucu etkisi kendisini göstermeye başlar. Uygulama yeni olduğu için koruma süresi tam olarak bilinmemekle beraber 5 – 10 yıl arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Hepatit B aşısı ilk olarak 1981 yılında geliştirilmiştir. Bu aşı hastalardan alınan serumla yapılmaktadır. Genetik bilimin ilerlemesi sonucu 1987 yılında yeni tip bir aşı geliştirilmiştir. Bu tür insan kanı kullanılmadan laboratuvarlarda üretilmektedir. Bu düşük bir ihtimal olan hastalığın aşı yapılana bulaşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Hepatit B aşısı 6 yada 12 ay içinde 3 yada 4 kez koldan yapılarak uygulanmakta olup 5 yıl civarında bir koruma süresi vardır. Hepatit D ile ilgili olarak da bir aşı geliştirilmektedir. Bu tip virüs B tipiyle geliştiği için iki aşının birden uygulanması gerekir.
Şunu kabul etmek durumundayız ki hepatitle mücadelede kat edilmesi gereken çok yol vardır. Şimdilik en etkin korunma aşıyla ve kıymetli organımızı yormayacak bir yaşam tarzıyla mümkündür.
Karaciğer |
Bütün bu işlevleri nedeniyle karaciğer rahatsızlıkları, değişik yoğunluk ve ciddiyette çeşitli şikayetlere yol açar. Örneğin yeterince safra üretememesi halinde hafif hazımsızlıklar gibi bazı rahatsızlıklardan, göz akı ve cilt sarılığı yada kandaki kolesterol seviyesinin artması gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Karaciğer hücrelerinin yıkımı sonucu iştahsızlık, kaslarda kasılma, kalp atışlarında hızlanma ve kanamalar olabileceği gibi nöropsikiyatrik bozukluklar, titreme yada komaya kadar gidebilen arızalara neden olabilir. Her tür karaciğer rahatsızlığında karaciğer hücrelerinde azalma görülür ve bu durum hepatit gibi virüs kökenli karaciğer iltihaplanmalarında hat safhaya ulaşır.
Hepatit bir karaciğer iltihaplanmasıdır.
Antik devirlerden beri bilinen bir hastalık olmasın karşın ancak 20.yy’ın başında virüs kökenlide olabileceği anlaşılmıştır. Bunlara virütik hepatitler diyoruz. Virüsten kaynaklanan karaciğer hastalığı günümüzde en yaygın ve en hayati olanıdır. Karaciğer rahatsızlıklarının ve hepatitin belirtilerini sarılıktan önce tespit etmek genelde çok zordur. Bu riskte belirgin emareler olmadığı için durumunu tespit ancak bir kan tahliliyle mümkündür. Günümüz tıbbındaki ilerleme sonucu yapılan testler sayesinde hepatitin hangi tür olduğu saptanabilmektedir. Eğer virütik bir durum varsa virüsün hangi tür olduğunu tahliller sonucunda belirlemek artık mümkündür. Bugüne kadar 5 virüs tipi tespit edilmiştir.
Hepatit A, B, C, D, E
Başka tip virüslerin olduğuna ve bunlarında yakın bir gelecekte saptanacağına inanan bilim adamları çoğunluktadır. Virütik hepatitler oldukça önemli bir sağlık sonucudur. Vakaların yüzde 90 – 95 ulaşan çoğunluğunda hastalığın herhangi bir belirtisi görülmediği için durumun tespiti tesadüflere bağlıdır. Ayrıca hepatit taşıyıcılarının her biri, bir dönemde olsa aynı zamanda yayıcıdır. Hastaların büyük kısmı bu tehlikeyi yaşam boyu taşırlar. Hepatit çoğu zaman sincice ilerleyerek karaciğer hücrelerini yıkıma uğratır ve genellikle büyük bir hızla ilerleyerek yaşamı tehdit eden bir hal alır.
Hepatit A |
A tipi virüs kötü hijyen şartlarının olduğu, suyun temiz olmadığı fazla kalabalık bölgelerde sık görülen bir virüstür. Bu ortamlarda kısa zamanda salgına neden olabilir. Güneydoğu Asya ve Güney Afrika’nın bazı bölgeleri ve Güney Amerika bu konularda hassas bölgelerdir.
Hepatit E |
Hepatit B |
Hepatit B nasıl bulaşır?
Bulaşma hastanın kan, sperm, döl yatağı suyu, idrar, tükürük, göz yaşı hatta ter gibi vücut sıvıları aracılığıyla olur. Demek ki bulaşma cinsel temas, şırınga paylaşımı, vücuttaki bir açık bölgenin öpülmesi, yada anadan cenine geçme şeklinde olabilir. Buna dikey yayılma denir. Bu virüsü taşıyan bir anne hamilelik günlerinde, doğum sırasında yada doğumdan hemen sonra bu virüsü çocuğuna bulaştırabilir.
Hepatit D |
Hepatit C |
Belirtiler az yada çok olsun bu vakalar sonuçta yüzde 50 ila 80 arası kronik hepatite dönüşür. Hepatit C’nin kronikleşmesi ciddi sağlık sorunlarına yol açsa da gelişme hepatit B’ye oranla daha yavaştır. Bazı hallerde hastalığın başlamasını takip eden 20 yılda siroza, 30 yılda da karaciğer kanserine rastlanmaktadır.
Hızla ilerlemeye başlayan hepatit türlerinin sonucu kötü olabilir ve tek kurtuluş karaciğer nakliyle olabilir. Virütik hepatitlerin bazı türleri için aşı bulunmuştur. Her ne kadar E tipi için bir aşı henüz bulunamadıysa da hepatit A için 1994 yılından bu yana aşı uygulaması yapılmaktadır. Aşılama koldan şırınga yoluyla üç kez yapılır. İlk iki aşı birer ay arayla yapıldıktan sonra sonuncuyu takip eden 6 ila 12 ay arasında uygulanır. İlk aşıyı takip iki hafta sonunda aşının koruyucu etkisi kendisini göstermeye başlar. Uygulama yeni olduğu için koruma süresi tam olarak bilinmemekle beraber 5 – 10 yıl arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Hepatit B aşısı ilk olarak 1981 yılında geliştirilmiştir. Bu aşı hastalardan alınan serumla yapılmaktadır. Genetik bilimin ilerlemesi sonucu 1987 yılında yeni tip bir aşı geliştirilmiştir. Bu tür insan kanı kullanılmadan laboratuvarlarda üretilmektedir. Bu düşük bir ihtimal olan hastalığın aşı yapılana bulaşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Hepatit B aşısı 6 yada 12 ay içinde 3 yada 4 kez koldan yapılarak uygulanmakta olup 5 yıl civarında bir koruma süresi vardır. Hepatit D ile ilgili olarak da bir aşı geliştirilmektedir. Bu tip virüs B tipiyle geliştiği için iki aşının birden uygulanması gerekir.
Şunu kabul etmek durumundayız ki hepatitle mücadelede kat edilmesi gereken çok yol vardır. Şimdilik en etkin korunma aşıyla ve kıymetli organımızı yormayacak bir yaşam tarzıyla mümkündür.
43 yorum:
1 tatlı kaşığı şeklinde kullanabilirsiniz. 6 ay bu şekilde kullanmanızı tavsiye ederim. İstediğiniz faydayı göremezseniz bir kaç gram daha artırabilirsiniz.
Bununla birlikte arasıra keten tohumu tüketebilirsiniz. Devedikeni ve hindiba çaylarınıda yine arasıra içmenizi önerebilirim. Geçmiş olsun dileklerimle.
Öncelikle Annenize Rabbimizden şifa diliyorum. Bahsettiğiniz ikşut otu hakkında herhangi bir bilgiye sahip değilim. Ancak çörek otunun faydası olabileceğini düşünüyorum.
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23674855
Bakınız bu çalışmanın sonucunda çörek otunun Hepatit C için güvenle kullanılabileceğinden ve virüs yükünü azalttığı sonucuna varılmış.
http://www.excli.de/vol12/mahmoud_11112013_proof.pdf
Bu çalışmada da hem çörek otunun hemde zencefilin Hepatit C üzerinde faydalı olabileceği ayrıca çörek otu ve zencefil karışımının daha çok faydalı olacağı sonucuna varılmış. Hatta birbirlerinin yan etkilerini azaltığı ve sinerjik bir fayda oluşturduğundan bahsedilmiş.
Anneniz günlük 2 gram çörek otunu hiç aksatmadan düzenli olarak çiğneyerek veya "tüketmeden hemen önce tüketeceği kadar öğütüp" tüketecek ve bunu alışkanlık haline getirecek.
Zencefile gelince zencefil hakkında da yeterli bilgiye sahip değilim ancak verdiğim kaynak bilimsel bir deney sonucu olduğu için kullanmanızı tavsiye edebilirim. Zencefilin günlük maksimum dozu 4 gram imiş. Benim tavsiyem ise günlük 1 gram. Zencefil tozu temin edip hassas bir terazide 1 gramlık ölçü oluşturup kullanabilirsiniz (bir kuyumcuya rica etseniz tartıverir). Zencefili 2 - 3 hafta kadar kullandıktan sonra 1 hafta ara vermenizi öneririm çünkü dediğim gibi hakkında yeterli bilgiye sahip değilim. Bunuda bir uzmana danışabilirsiniz.
Ama çörek otuna hiç ara vermeden devam edecek. Günlük 2 gram. Fazla kullanmak faydayı artırmaz zararlı bile olabilir.
Geçmiş olsun dileklerimle, hoşça kalın.
Sitede arama yaptıysan hepatit b hakkında gelen sorulara önceden birkaç bilgi paylaşmıştım. Arama kutusundan arayarak o cevaplarada ulaşabilirsin.
Şu çalışmada;
https://www.researchgate.net/publication/289737584_Nigella_sativa_seeds_protect_from_viral_hepatitis_B_virus_infection
çörek otunun hepatit b ye karşı koruyucu olduğu sonucuna varılmış.
Ayrıca şöyle bir kullanıcı deneyimine de rast geldim.
http://www.medhelp.org/posts/Hepatitis-B/About-Black-Seed-Usage-for-Cure/show/2424225
Bu adresde SafiSifa adlı kullanıcı birçok makalede çörek otunun en az 6 ay kadar kullanımının HBV gibi güçlü ve dirençli viral hastalıklara karşı etkili olduğunu okumuş. Bunu denemiş ve bunun doğru olduğu sonucuna varmış. Yalnız sabırlı ve düzenli olarak kullanımının önemli olduğundan bahsetmiş. Çörek otu kullanımının ilk 5. ayında bile hiçbir şey değişmemiş. Ancak 6. aydan sonra dramatik bir şekilde HBSAG değerleri düşmüş ve sonunda da sıfırlanmış. Başlangıçta iyi sonuçlar alamazsanız bırakmayın ve devam edin tavsiyesinde bulunmuş.
Paylaştığı sonuçlar:
my HBSAG (quantitive)
15.10.2013 - over 52000 (start using black cumin )
31.03.2104 – over 52000
18.07.2014 – 43.57
20.10.2014 – <0.05
Geçmiş olsun dileklerimle. Dilerim rabbimden sende üstteki kullanıcı gibi şifa bulursun.
Bir tatlı kaşığı sabah bir tatlı kaşığı gece yatmadan önce tüketmiş. Yani 5-6 gram kadar tüketmiş. Bu sana ilk etapta fazla gelebilir. Sen bunun yerine 1 çay kaşığı sabah 1 çay kaşığı gece yatmadan önce iyice çiğneyerek bal ile tüketebilirsin.
Ayrıca paylaştığım bağlantılar açılıyor ancak ingilizce tabi.
..birde bunun kesin faydasi olurmu abi ne yapacağımı sasirdim
Yukarıda da çay kaşığı ile kullanmanı en azından ilk başlangıçta çay kaşığı ile başlamanı tavsiye etmiştim. Sen çay kaşığına düşür sonra yükseltirsin.
Faydası olur mu, olur tabi ki de. Ancak düzenli olarak kullanman önemli Umut. 1 - 2 haftada yada 1 - 2 ayda hemen fayda bekleme. Çörek otu yavaş ve vücudu sarsmadan zamanla tedavi eder. Birçok durumda 2 ay kullanım tavsiye edilir. Bazı hastalıklarda da en az 6 ay. Yukarıda paylaştığım yabancı kullanıcı da zaten 5 ay sonra fayda görmeye başlamış ve tam fayda görmesi ise 1 seneyi bulmuş.
Az çok tahmin edebiliyorum. Sabırsızsın biraz da korkuyorsundur ama korkma. Düzenli olarak kullanmaya devam et. Ben bu kadar senedir hiç bir doktorun çıkıp ta çörek otu fayda vermez yada çörek otu zararlıdır dediğini duymadım okumadım. Tabi dozunu kaçırmadıkça.
Tekrar geçmiş olsun dileklerimle...
Kaşıntı rahatsız edecek boyuttaysa düzenli olarak kullandığın çörek otu, bal vb.yi sırayla birer hafta bırakarak kaşıntının değişip değişmediğini test edebilirsin.
Kısaca herkesi kullanmadan önce uyarmaya gerek bırakacak bir kaşıntı yan etkisi yoktur çörek otunun. Dozunu fazla kullanırsan ayrıca karaciğer ve böbreklerde yorgunluğa neden olabilir bunu zaten uyarılar kısmında belirtmiştim. Sen en rahat ettiğin doza kadar düşürebilir ve sonradan yavaş yavaş yükseltebilirsin.
Umut çörek otu düzenli ve uzun süre kullanımda faydasını gösterir. Yukarıda paylaşmış olduğum örnekte fayda gören kullanıcı 5. aydan sonra faydasını görmeye başlamış ve tam olarak vücudundan temizlenmesi 1 seneyi bulmuş. Zaten tüm sağlık uzmanlarıda çörek otunun en az 6 ay kullanılmasını tavsiye ediyorlar. Siteyi gezdiysende birçok farklı hastalık için faydalı olduğunu birçok bilimsel çalışma ile anlatarak ziyaretçilere yardımcı olmaya çalıştığımı görmüşsündür.
Şimdi bu kadar veri birçok farklı hastalık için faydalı olduğunu ortaya koyarken ben nasıl olurda "fayda etmez kendini yorma umut" diyebilirim. Eğer sen pes edersen kimse sana yardımcı olamaz. Eğer sen umutlanmak istemiyorsan kimse de sana umut veremez.
Yani ben elimden gelenin en iyisi ile yardımcı olmaya çalıştım. Çörek otu ve hepatit b yapılmış yeteri kadar bilimsel çalışma yok. Yani fayda eder diye de yok, fayda etmez diye de yok. Yani bu konuya yeterli deney yok. Çalışmaların birçoğu daha ölümcül hastalıklar üzerine yapılmış ve fayda da görülmüş. Sitede gezinirsen birçok yorumdaki paylaştığım bilimsel çalışma kaynaklarına ulaşabilirsin.
Ben senin yerinde olsam devam ederdim ve bırakmazdım. Sonuçta zararlı olan bişey değil, yan etkisi olan bişey değil, pahalı bişey değil, meşakkatli bişey değil ve en önemliside iyileştirme ihtimali çok yüksek bir bitki. Ayrıca başka markada kullanmayı deneyebilirsin. Ben kendim Arifoğlu marka ürünleri tercih ediyorum. Arifoğlunun bi yağını deneyebilirsin tohumunu deneyebilirsin.
Ayrıyeten hepatit b'ye faydası olabilecek diğer başka bitkilerde olabilir. Alternatif tıp uzmanlarının bu konudaki yazılarını okuyup videolarını izleyebilirsin. Örneğin Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'ndan Hepatit B ile ilgili videolarını izleyip uygulayabilirsin çörek otunu bırakmadan tabi.
Kısacası pes etme. Pes edersen hiçbir bilgi, hiçbir kimse, hiçbir ot, hiçbir ilaç sana yardımcı olamaz. Hastalığın çok çok ölümcül bir hastalık değil. Benim hepatit b li asker arkadaşım vardı askerde hiç bu kadar sıkıntı etmezdi kendine. Aynı bizim gibi eğlenir yatar kalkar yer içer hayatına devam ederdi. Sen de öyle ol. Pes etme vücudunu ufacık canlılara teslim etme.
http://www.geneltip.org/upload/sayi/38/GTD-00265.pdf
Daha da inanmıyorsan onlara sor Umut. :)
Lütfen soru sormadan önce, sorunuzu öncelikle arama kutusunu kullanarak araştırınız.