Radyoloji hakkında bilgiler

Damar İyodin Röntgeni
İyodin Röntgeni (Damarlar)
İnsan vücudunun içine bakmak. Kemikleri, kalbi, tüm organları ve bağırsakları görmek. Hastalıkların oluşumlarını ve vücuttaki yerini gözlemlemek. Bütün bunlar asırlar boyunca bilim adamlarının gerçekleşmesini imkansız gördükleri bir hayal, günümüzde görünmez adamı düşlemek gibi bir şeydi.

Ama bilim bir kez daha hayali gerçek yaptı. Röntgen ışınları, ultrason ve bilgisayar teknolojisi eski bir düşü, görünmezi görünür yapmayı mümkün hale getirdi. Artık kemikleri, kalbi, böbrekleri, damarları teşhis ve tedavi maksadıyla görebiliyoruz.

Bütün bunlar 1827 yılında çekilen ilk fotoğrafla başladı. 1895 yılında Alman bilim adamı Wilhelm Conrad Röntgen gizemli bir ışın buldu. Görünmeyen bir ışındı bu. İşte radyoloji böyle başlayıp, şaşırtıcı bir gelişme gösterdi.


Mide Bağırsak Baryum Röntgeni
Baryum Röntgeni
(Mide ve Bağırsak)
Gözle görülen ışından daha fazla enerjiye sahip olan röntgen ışınları canlı dokulara nüfuz edebilir. Işınlar dokunun yoğunluğuna bağlı olarak farklı oranlarda soğrulur. Kemik gibi yoğun dokular daha çok röntgen ışını soğururken, akciğer gibi içinde hava bulunan organlar daha az ışın soğururlar. Buna karşılık damarlar ve bağırsaklar gibi ışınları kolay geçiren yumuşak dokular, belli belirsiz bir görüntü bırakırlar.

20. Yüzyılın başından bu yana organlara verilen koyu bir maddeyle yumuşak dokuların incelenmesi mümkün hale gelmiştir. Baryum yapay kontrast oluşturarak mide ve bağırsakların, iyodinli maddelerde kan damarlarının daha iyi görüntülenmelerini mümkün hale getirmiştir.


TOMOGRAFİ

Radyoloji 1972 yılında eksenel tomografi ve scanning LED denilen tarama yöntemiyle yeni bir döneme girmiştir. Bu teknikle x-ışını demeti vücudun bir bölümünden geçerken elektrik darbeleri halinde kaydedilir. Bunlar bir bilgisayar tarafından bütünleştirilir ve incelenen organın kesiti bir organ üzerinde ayrıntılı olarak görüntülenebilir.


ULTRASON

Damar Tıkanması Ultrason Görüntüsü
Damar Tıkanması
Ultrason Görüntüsü
Ultrasonik dalgalar 1950 yılından bu yana radyoloji biliminde kullanılmaktadır. Okyanuslarda gemiler su dibindeki objeleri sonarları aracılığıyla tespit ederler. Ultrasonik dalgalar havada değil suda ilerler. Su altındaki cismin oluşturduğu ses dalgaları, sonar aygıtınca saptanır ve çözümlenir. Ultrasonda aynı esasa göre çalışır. Ultrason dalgaları vücudun içindeki dokulardan değişik hızlarda geçer. Dalgalardan gelen ekolara göre bilgisayar incelemeye alınan organın görüntüsünü ekrana yansıtır.

Bir ultrason incelemesi sırasında ultrasonik dalgalar bir ileticiyle belirli bir bölgeye yollanır. Ultrasonik dalgalar havadan geçemediği için iletici ile deri arasına özel bir iletken sıvı sürülür. İletken değişik dokulardan gelen ekoları bir bilgisayara yollar. Doppler Etkisi sesin kaynağına yaklaştıkça sezin tizliğinin artması, uzaklaştıkça azalmasıdır. Bu prensip ultrasona uygulandığında vücuttaki hareket halindeki parçalar ve organların hareketlerini inceleyebiliriz. Kanın akış yönü ve akış rejimi de bu yolla incelenebilir.

Çalkantıların varlığı, bir engellemenin olduğunu gösterir. Böylece doppler etkisi sayesinde damarlardaki daralmaları tıkanmaları teşhis etmek mümkün olur. Atardamarlardaki kanın akışı saptanabilir. Bu hekimlere muhtemel bir tıkanıklığı önceden saptama imkanı bile verebilir. Damarlardaki kan akışını ölçmek için giderek daha da karmaşık yöntemler kullanılmaktadır.

Ultrason radyasyonsuz olduğu için gebelikte sık kullanılan bir yöntemdir. Gebeliğin ilk üç ayı içinde ikizlik tespitinde ve embriyonun yaşının doğru hesaplanmasında etkili bir yöntemdir. İkinci, üçüncü ayda karaciğer ve bağırsaklar gibi bazı organlar ultrason yoluyla görülür. Ceninin kalp atışlarının hızı, gücü ve göbek bağındaki kan akımı bu yolla tespit edilir. Yüksek riskli gebelerde bu yöntemler doktorların en büyük yardımcısıdır.


EMAR

Bir başka tarama yöntemi ise emar görüntüsüdür. Hasta silindir biçiminde ve radyo dalgalarının bulunduğu elektromanyetik bir ortama alınır. Hastanın dokularında bulunan hidrojen atomları harekete geçirilerek yolladıkları sinyaller hiçbir radyasyon kullanmadan incelenip bölgenin bir görüntüsünü oluşturur. Bu yolla elde edilen görüntülerin kalitesi şaşırtıcıdır. Bu teknikle hekimler kanamayı, felci, beyin tümörlerini, omurilik ve batındaki hastalıkları tanımlayabilirler.

Emar görüntüsü, Multipl Skleroz
Emar görüntüsü
(Multipl Skleroz)
Bu örnekte 50 yaşındaki bir kadının beyin kesiti incelenmektedir. Ufak çarpılarla gösterilen bereleri görüyorsunuz. Bu bereler dört ayrı yerde oluşmuştur ve bunlar multipl skleroz izleridir.

Emar Görüntüsü Diz Menüsküs
Emar Görüntüsü
(Diz Menüsküs)
Bu görüntüler ise 54 yaşında oldukça atletik yapıdaki bir erkeğin dizi. İç menüsküs olması gerektiği kadar keskin bir üçgen biçiminde değil. Oldukça yıpranmış bir üçgen. Hasta menüsküs yırtılmasından şikayetçi.

Emar, Kalp Atışı
Emar Görüntüsü
(Kalp Atışı)
Kalp gibi hareketli organların görüntüsünü saptamak, hareketsiz organlardan daha zordur. Ama inceleme sırasındaki görüntüleri superpoze yerleştirerek bir sonuç almak mümkün. Ultrason ve scanner gibi teknikler organdan doku parçası alma işlemi olan biyopsiyi kolay ve güvenli hale getirmiştir.


ANJİOGRAFİ

Anjiyo Bacak Damarı
Anjiyo (Bacak Damarı)
Sigara kullanımının yanında stres, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklar ciddi dolaşım sorunlarına neden olurlar. Sigara özellikle bacak atardamarlarına zarar verir. Topallamaya ve ağrılı kramplara neden olabilir. Atardamar çok daralırsa yeterli kanı vücuda pompalayamaz, yeterli oksijeni alamayan kaslarda sancılar oluşur.

Anjiyografi kan damarlarının x-ışınlarında görülmesini sağlayan bir tekniktir. Ufak bir tüp boya ana damara şırınga edilir. Sonra bir röntgen alınır. Bu anjiyogram hastanın bacağının bir bölümün gösteriyor. Bacağa kan pompalayan atardamar resmin üzerinde görünüyor. Damarın orta bölümünde 5 cm uzunluğunda bir tıkanıklık var. Bu hasta kısa bir yürümeden sonra bacağında ağrı duyacaktır. Damardaki tıkanıklığı açmak için cerrahi bir müdahale yapılır. Sonra bilgisayar destekli x-ışınlarıyla bir anjiyogram daha yapılır. Bilgisayar kemiği görüntüden siler. Böylelikle atardamar daha belirgin şekilde görünür. Tıkanmış olan bölüm tamamen açılmıştır. Ameliyattan bir gün sonra hasta rahatça yürüyebilir.


MAMOGRAFİ

Mamografi
Mamografi
Radyolojinin kullanıldığı bir başka alan mamografidir. Bu yöntemler bir tümörün erken teşhisi ve böylece tedavi şansı artar. Meme kanseri kadınlarda rastlanılan kanser türlerinin en yaygın olanıdır. Her 10 kadından 1’i yaşamı sırasında meme kanseri olmaktadır. Meme lif dokuları, yağ ve süt bezlerinden oluşan bir organdır. Yağ dokusu x-ışınlarını geçirgen olduğundan ışınları soğuran herhangi bir anormallik kolaylıkla belirlenir. Burada doktor mamografi için hazırlık yapıyor. İnceleme basit ve zararsızdır. Özel maksatlı bir aygıt kullanılır.

Temiz bir görüntü almak için meme hafifçe sıkıştırılır. Uzman x-ışınlarını kullanarak derinin düzgünlüğünü, kalınlığını ve deri altında herhangi bir büyüme olup olmadığını inceler. Memenin salgı bezlerine de bakarak, herhangi bir anormallik olup olmadığını anlar ve karanlık bölgelerle, kalsiyum birikimini saptar. Mamografi elle tespit edilemeyen tümörleri tespitte en etkin yöntemdir.

Kanser tümörü tam oluşmadan bu yolla tespit edilirse tedavi şansı çok yüksektir. İstatistikler her 1000 kadının 7’sinde kanser tespit edildiğini, vakaların yüzde 90’ında 5 yılın üzerinde bir yaşam sağlandığını göstermektedir. Mamografi bir kistin alınması, biyopsi ve cerrahi müdahaleden önce tümörün yerinin saptanmasında da kullanılmaktadır. Radyasyondan zarar görme tehlikesi de giderek azalmıştır. Çünkü günümüzde daha az x-ışınına cevap veren hassas filmler geliştirilmiştir. Bir kadın 30 yıl üst üste mamogram yaptırsa bile x-ışınlarından zarar görme tehlikesi sıfırdır.

Mamografi yapılmaya 40 yaşında başlanmalıdır. 40 ile 50 yaş arasında her 2 yılda bir mamografi yapılması tavsiye edilir. 50 – 65 yaşları arası da özellikle hassas bir yaş dönemidir ve bu dönemde mamografi araştırması her yıl yapılmalıdır. 65 yaşından sonra ihtimal zayıflar ve her 3 yada 5 yılda bir mamografi yaptırmak yeterli olur.

Ultrason erkeklerde prostat kanserinin tedavisinin henüz ameliyatla mümkün olduğu bir dönemde yakalanmasını sağlar. Prostat kanseri kendini hissettirmeden gelişir ve genellikle belirtilerini iş işten geçtikten sonra gösterir. Ultrason bu kanser türünde erken teşhisin en etkin yöntemidir.

X-ışınlarının bulunmasını izleyen yüzyıl içinde radyoloji akıl almaz bir gelişme göstermiştir. Bu sayede tıp bilimi hastalıkların teşhis ve tedavisinde daha güçlü bir duruma gelmiştir. İçinde bulunduğumuz 2000’li yıllarda kim bilir daha ne gelişmeler olacak.


Hiç yorum yok: