Yanıklar ve dereceleri hakkında bilgiler

1. Derece Yanık, Su Toplama
1. Derece Yanık, Su Toplama
Yanıkların yarısından fazlası ev ortamında oluşur. Aslında bunların bir kısmı önlenebilir kazalardır. Yanık ilk olarak deriyi etkiler. Hafif yanıklardan başlayıp çok ciddi ve yaşamsal dereceye kadar gidenleri olabilir. Bu yakıcı unsurun ısısı, yanığın derinliği ve kapladığı alana göre değişir.

Deri sadece güzelliği yansıtan bir unsur değil, bir çok işlevi olan organımızdır. Bu organı sadece vücudun bir örtüsü olarak alamayız. O yaşayan bir dokudur. Vücudumuzun en geniş organının işlevlerinden belki de en önemlisi vücudu mikroplara ve enfeksiyonlara karşı korumaktır.

Deri Yenilenmesi
Deri Yenilenmesi
Dışta yer alan üst deri epidermis ve bu katmanın altındaki deri dermistir. Üst deri 1 mm’den daha ince dayanıklı ve esnek, su geçirmez ve son derece duyarlı bir yapıdadır. Sağlıklı bir bünyede üst deri hücreleri devamlı dökülerek yeni deri hücreleri kabaca 1 ayda en alt katmandan yüzeye doğru çıkıp yeni üst deriyi oluşturur.

Epidermisten 20 kat daha kalın olan alt deri, derinin dokunmayı, ısıyı ve basıncı hisseden sinir uçlarının bulunduğu katmandır. Besinleri taşıyan kan damarları alt derinin sonundaki ağsı katmandadır. Ağsı katman deriyi dayanıklı ve esnek yapan kolajen ve bağ doku liflerinden oluşur. Alt derinin altındaki dokularda kas katmanları, vücudun ihtiyacı halinde kullanılmak üzere depolanan yağ katmanları yer alır. Kan damarları, kemikler ve tendonlar da deri altı dokularındandır. Yanıklar deriyi ve çevresindeki dokuları yıkıma uğratır.

Elektrik Çarpması Yanığı
Elektrik Çarpması Yanığı
Yanıkların hepsi ateşten ileri gelmez. Sıvı, katı cisimler ve hatta aşırı soğuk bile bir yanığa neden olabilir. Güneşte deriyi yakan bir özelliğe sahiptir. Yanığın ciddiyeti yakıcı elamanın sıcaklığına, etki süresine ve vücuttaki etki alanına göre değişir. Elektrik ve ultraviyolenin neden olduğu yanıklar acil sıhhi müdahale gerektiren son derece ciddi yanıklardır. Neyse ki bunlara çok sık rastlanılmamaktadır.

Kemik kırıkları hakkında bilgiler

Hareket sağlıklı bir vücut ve sağlıklı bir yaşam için şarttır. Ama her zaman bir kaza tehlikesiyle de karşı karşıyayız. Spor yaparken olduğu kadar normal günlük yaşamımızda da bu kazalar bazen kemik kırılmalarına da neden olabilir. Kırık, aşırı gelirim yada darbe nedeniyle kemik dokusunun bütünlüğünün bozulmasıdır. Bazı hallerde ameliyat bile gerektirebilir. Genellikle geçici bir durumdur ana bazı durumlarda kalıcı arazlar bırakabilir.

İskelet, vücuda destek olmak üzere özelleşmiş yapı bloğudur. Vücuda destek olmanın dışında doku ve organları korur. Hareket etmeyi sağlar. Bazı hayati organlarımız için koruyucu bir zırhtır. İskeleti oluşturan kemikler vücudun ihtiyacı olan bir çok mineralin depolandığı sert dokulardır.


Kırıkları oluşları itibariyle üç grupta toplayabiliriz.

  • Kayak kayan bir sporcu iniş sırasında ters bir şekilde düşerse birinci gruptan bir kırıkla karşılaşacaktır. Bu kemiğin doğrudan yada dolaylı bir şekilde aşırı gerilim yada darbe sonucu kırılmasıdır.
  • İkinci tür kırık nedeni herhangi bir dış etkene dayanmayan kemiğin patolojik yapısından oluşan kırıklardır. Genellikle yaşlılarda ve kadınlarda rastlanılan osteoporoz nedeniyle zayıflayan kemiklerin kırılmasına patolojik kırıklar denir.
  • Üçüncü nedense aşırı zorlama yada ufak darbelerin hep aynı noktaya olması sonucu zamanla oluşan kemik zayıflamalarında rastlanır. Koşu yapan bir kişi aşırı zorlama sonucu bir darbe almaksızın da bir kırıkla karşılaşabilir.

Tamamlayıcı Tıpta Astım

Astım Spreyi
Astım Spreyi
Solunum yollarının mikrobik olmayan alerjik iltihaplanma nedeniyle daralmasına astım denir. Bu daralma solunum yollarının uyaranlara karşı aşırı duyarlılığı nedeniyle kasların kasılmasına, mukozanın şişmesine ve buradaki salgının artmasına bağlıdır.

Türkiye de 1,5 milyonu çocuk, 7 milyon astımlı olduğu bildirilmektedir. Hastaların öksürük, nefes darlığı, göğüste sıkışma gibi şikayetleri olur. Nefes almak çoğumuz için doğaldır ancak astımı olanlar içinse rahat nefes bir ödül gibidir. Astım bronşlarda daralma ile nefes almayı zorlaştırır bazen de imkansız hale getirir. Birçok faktör astımı tetikler. Egzersizden, havadan alınan alerjenlere, stresten, bazı gıdalara kadar.

Amerika’da yapılan çalışmalar son 15 yılda astımlı hasta sayısında ciddi bir artış yaşandığını, tanılı hasta sayısının 20 milyona ulaştığını göstermektedir. Artıştaki en önemli neden ise gıda etkileridir; gıda alerjileri, gıda hassasiyetleri, yetersiz beslenme yada besin değeri düşük gıda tüketimine bağlı bağışıklık sisteminin zayıflamasıdır. Gelin birlikte astımdan batı tıbbı tedavilerine yandaş tamamlayıcı tıp önerilerini inceleyelim.

Kişinin alerjisi olan gıdayı diyetinden çıkarmak; “alerjen” olarak en sık karılaştığımız gıdalar süt, süt ürünleri, deniz mahsulleri, buğday, hindi, tavuk, soya, tuzdur.

Astımı tetikleyen gıdalar olduğu gibi tedavi edenler de vardır.


Somon Balığı

İçerdiği omega 3 ile inflamasyonu azaltıp akciğer fonksiyonlarını düzenler ve egzersiz sonucu oluşan bronş daralmasını önler. Soğuksu balıkları da omega 3 yönünden zengindir.


Ispanak

Astım hastalarında magnezyum düşüklüğü saptanmaktadır. Ispanakta bol bulunan magnezyum orta düzeyde antihistaminik etki gösterir ve düz kas kasılmalarını önler. Ayrıca ıspanakta bulunan B vitaminleri stres yanıtını kontrol edip astım ataklarını azaltır.


Kırmızı Biber

Zengin C vitamini içeri ile inflamasyonu kontrol edip, astım bulgularını azaltır.


Soğan

Antiinflamatuar ve antihistaminik etkisi ile bronş daralmasını önler. Antioksidan özelliği ilede bağışıklık sistemini güçlendirir.


Çocuklarda Astım
Çocuklarda Astım
Nohut

Özellikle çocuklarda astım semptomları ve hırıltıyı önler. Astım ilaçları B6 vitamin metabolizmasını bozar bu nedenle vitamin B6 takviyesi gerekir, nohut sahip olduğu yüksek B6 vitamini ile doğal takviye sağlar.

Bununla birlikte; homeopatik alımı, boswellia kullanımı, vitamin C alımı, okaliptus buğu kullanımı, magnezyum alımı, gingko bloba kullanımı, vitamin E alımı ve rahatlama teknikleri (masaj vb.) ek yöntemlerdir.


Akapunktur Tedavisi

Bronş genişletme mukoza ödemini çözme, astım krizini giderme yada engelleme amaçlı kullanımı önerilir.


Kolon hidroterapi

Alerjen ajandan arınma amaçlı önerilmektedir.


Ozon Tedavisi

Majör ve minör otohemoterapi şeklinde kullanımı ile; bağışıklık sistemini güçlendirme, bronş spazmını göçme, antibakteriyal ve virostatik özelliği ile enfeksiyonu önleme amaçlı kullanımı önerilmektedir.


Dr. Sevil Özkan

Stres hakkında bilgiler

Stres
Çağımızın modern yaşamı hayatımıza bir yandan refah ve konfor getirirken bir yandan da olumsuz yan etkilen getirmiştir. Hareket halinde olan bir toplumda yaşıyoruz. Değişimler heyecan vericidir. Ama beraberlerinde bir belirsizlik, güvensizlik ortamını da getirirler. Gün geçtikçe daha stresli bir yaşam içine girerken baskı altında geçen saatler, bir yerlere yetişme telaşı, ister işte ister evde olsun erişilecek hedefler her gün artıyor. Stres zamanla bir insanın fiziksel ve ruhsal sağlığını tehdit etmeye başlar. Gerçekten de ya büyük ya küçük ya üzen yada sevindirici birçok olay stres kaynağıdır.


Peki stres nedir?

Gerginlik olarak da bildiğimiz stres canlının zihinsel yada fizyolojik işlevlerini kesintiye uğratan gerginlik yada dış etkidir. Her zaman olumsuz nazarda baktığımız stresin olumlu yönleri de vardır. Stresin zaman zaman fiziksel belirtileri de vardır. Örneğin kalp çarpıntısı, yüksek tansiyon ve baş ağrısı. Bu şikayetlerin bir uzman tarafından dikkatle incelenmesi gerekir. Çünkü sebep beklide fiziksel bir rahatsızlıktır. Hastadaki belirtiler gerçekten de stresten ileri geliyorsa doktor strese neden olan sebepleri ortadan kaldırmaya çalışır. Doktor doğrudan bir ilaç tedavisine girebilir ama ilk yapılması gereken şey tıpkı diğer hastalıklarda olduğu gibi olayın nedenlerine inmektir. Doktor hastasını bir başka uzmana da yönlendirebilir. Örneğin stresle baş etmesine yardımcı olacak bir psikoloğa.

Streste her bir durum vücutta genel uyum sendromu diyebileceğimiz bir seri reaksiyon meydana getirir. İlk tepki şaşkınlık, alarm tepkisidir. Ondan sonra vücudun uyum göstermek için direnç tepkisi başlar. En sonunda tükenmişlik hissi gelir ki, bu sırada duruma uyumda gösterilmiş olabilir; uyum gayretlerinden vazgeçilmiş de olabilir. Alarm sinyalleri beyindeki hipotalamus bölgesine yollanır. Bu bölge sinyalleri hipofiz bezine yollar ve bu bez güçlü bir ağrı kesici olan endorfin salgılar. ASDH olarak bilinen hormon salgılamasına hız verir. ASDH ta ki artış böbreklerin üstündeki adrenalin bezlerini harekete geçirir. Bu ufak organlar üç tip hormon salgılar. Epinefrin, norepinefrin ve kortizondur. Bu hormonlar dolaşım sistemi, solunum sistemi ve vücudun kan şekerini etkiler. Kalp atışları artar, solunum hızlanır, kan basıncı yükselir, kaslar gerginleşir ve deri solgunlaşır.

İnsan vücudu yaşamı boyunca güneş çarpmasından, kırıklara, kazalara kadar sayısız fiziksel sorunla karşılaşır. Ama vücudumuza esas zararı sağlıksız alışkanlıklarımızla biz kendimiz veririz. Örneğin yanlış ve aşırı beslenmek, sigara, alkol kullanmak gibi her gün tekrarladığımız basit olaylarla. Aşırı yemekten dolayı aldıkları fazla kiloları atmak isteyenlerimiz, mucizevi diyet peşinde dengesiz bir yemek rejiminin takipçisi olurlar. Bazıları belirli bir süre neredeyse hiçbir şey yemezler. Bu tür davranışların hepsi vücudumuzu anlamsız bir gerginliğe soktuğu için zararlıdır. Beslenme rejimindeki yanlışlıklar strese mükemmel bir arkadaştır. Gereğinden çok şekerli yağlı besinler gibi kahve, alkol ve uyuşturucularda vücudumuzun üstesinden gelemeyeceği bir dengesizlik meydana getirir. Şeker, damar sertliği, kalp ve damar hastalıklarına neden olur.

Günümüzde iş hayatı kadın olsun, erkek olsun, ister amir olsun, ister memur olsun herkes için önemli bir gerginlik kaynağıdır. Stres kelimesi olumsuz anlamda, bize bunaltı ve sıkıntı veren bir unsurdur. Devamlı aynı işi yapmak, karanlık ortamlar, gürültü kirliliği, yetişme telaşı ve iş yaşamındaki sorunlu ilişkiler insanı fiziksel ve ruhsal açıdan yorar. Bazı mesleklerin doğasında stres vardır. Ama stresin zaman zaman olumlu etkilerinin de olduğundan da söz etmiştik.


Stresin Faydaları

Bazı bünyeler stres altında oldukları zaman daha başarılı olurlar. Kapasiteleri artar ve yaratıcılıkları ön plana çıkar. Performansları düzelir. Aslında stresin dozu ve etkisi kişiden kişiye değişir. Bir insan için yıkım olan bir olay yada ortam bir başkası için sadece heyecan verici olabilir. Zaten ideal olan insanların rahatlıkla dayanabilecekleri bir stres ortamına yakın yaşamalarıdır. Strese dayanamayan ve rutin bir yaşamı tercih eden insanlar çok ağır sorumluluklar ve değişkenlikler taşıyan ortamlarda başarılı olamazlar. Buna karşın bir şeyler ile mücadele etmek yeni yeni şeyler öğrenmek ve uygulamak ve sorun çözmekten hoşlanan insanlar durağan ve stresten tamamen uzak bir ortamdan sıkılabilirler.

İskelet sistemi hakkında bilgiler

Kafatası, Omur, Omurilik, Vertebra, Disk
Kafatası ve Omurilik
İskelet bir canlının vücudunu korumak için son derece sağlam bir çatıdır. Organları yer çekiminden ve dış darbelerden korur. Ayrıca vücudun uyumlu bir şekilde hareket etmesini sağlar. Deniz anası gibi basit yapılı canlılarda iskelet yoktur. İskeleti olmayan hayvanlar hızlı hareket edemezler. Bazı hayvanların iskeleti vücudunun dışında gelişir ve buna dış iskelet yani kabuk denir. Bunlar oldukça sert ve hafif bir madde olan kutinden oluşmuştur. Bu tip iskeletleri hareketli parçalar meydana getirir. Böylece bu hayvanlar kolay ve süratli hareket etme kabiliyetine sahip olurlar. İskeleti vücudun dışında oluşan hayvanlar için bu yapı vücutlarını dış darbelerden korumak içinde avantajlıdır. İç iskeletler hayvanların vücuduna elastikiyet hareketlerine serbestlik ve sürat kazandırır.

İnsan vücudundaki iskelet insanın istediği gibi hareket etmesine uygun özellikler taşır. Her bir kemik ve kemik grubunun özel bir işlevi vardır. Yetişkin bir insanın iskeletinde yaklaşık 206 adet kemik bulunur. Tam rakam azda olsa değişebilir.

Kafatası vücudumuzun koruyucu kafesidir. Kafatasının çene dışındaki tüm kemikleri hareketsizdir. Ve beyni koruyabilmek için çocukluktan itibaren birbirine kenetlenmiş şekilde büyür. Kafatası omurganın üzerine oturmuştur. Omurga omur yada vertebra denilen yuvarlak kemiklerden oluşmuş bir kolondur. Bu sağlam ve hareketli kolon omuriliği korur. Diğer bütün kemiklerde olduğu gibi bu kemiklerde birbirlerine bağ dokularla bağlanmıştır.

Kalça Leğen Kemiği, Pelvis
Kalça Leğen Kemiği
İnsanların büyük çoğunluğunun 12 çift kaburga kemiği vardır. Ancak her 20 kişiden birinde bu kemiklerin sayısı 13 çifttir. Kaburga kemikleri iç organlarımızı korur ve solunuma yardımcı olur. Omurganın bittiği yerde leğen kemiği yani pelvis başlar. Pelvis batındaki iç organları, gövdemizi korur ve sağlam bir destek verir. Kafatası, belkemiği, göğüs kafesi ve leğen kemiği bir eksen üzerinde olduklarından buna eksensel iskelet denir.

Üst ve alt koldaki gibi uzun kemikler manivela gibi kullanılmaya uygundur; hızlı ve güçlü hareketler yapmamızı kolaylaştırır. Eller objeleri tutmaya yarar kısa ve küt uçlu kemikleriyle ince ve hassas işler yapabilecek yapıdadırlar. Uyluk kemikleri vücuttaki en uzun ve en ağır kemiklerdir. Bacaklardaki kaval kemikleri de geniş hareketler yapabilecek niteliktedir.

Zehirlenme hakkında bilgiler

Zehirlenme İlk Yardım Merkezi Telefonu 112
Zehir Danışma Merkezi 114

Mantar Zehirlenmesi
Mantar Zehirlenmesi
Çocuğu zehirlenmiş bir insanın ilk tepkisi çocuğunu derhal bir hastanenin acil servisine götürmek olur. Çocuk kendinden geçmişse bu yapılacak en doğru harekettir. Ancak zehirlenme vakalarının yüzde 99’nda hastanenin yolunu tutmak gerekmez. Derhal bir hekime telefon ederek, alınması gereken ilk tedbirlerin ne olduğunu öğrenmek en doğrusu ve vakit kaybetmemek açısından en etkilisidir. Zehirlenme vakalarının çoğu evde yapılacak ilk yardım girişimi sonucu tehlikesizce atlatılır.

Batı ülkelerinin çoğunda tıpkı Türkiye'deki 112 yada 114 lü numaraları gibi telefon ile bağlanılan zehirlenme ilk yardım merkezleri vardır. Bu son derece yararlı hizmetin olmadığı ülkelerde de hiç olmazsa bir hekimden telefonla yardım istenebilir. Kendi uzmanlık dalı olmasa bile bir hekimin önerileri acil müdahaleye yeterli olacaktır.

Her yıl çoğunluğu ev ortamında ve daha çok çocukların kurban olduğu binlerce zehirlenme vakası oluyor. Vakanın ciddiyeti, kişinin direnci ve alınan zehirin güç ve miktarına bağlıdır. En çok karşılaşılan zehirlenmelerin yediklerimizden olduğunun düşünülmesinin nedeni bu tip zehirlenmelerin çoğu zaman büyük grupları etkilemesidir. Aslında ilaç ve temizlenme malzemelerinden olan zehirlenme vakaları yiyeceklerden olanlardan daha fazladır. Zehirlenmelerin kurbanlarının çoğu da her bulduğunu ağzına atma eğiliminde bulunan çocuklardır. Zehirlenmenin sonuçları birçok faktöre bağlıdır.

  1. Zehirin hangi yolla vücuda girdiğidir. Solukla mı, yiyecekle mi, yoksa deri yoluyla mı?
  2. Vücudun zehire karşı direncidir.
  3. Zehirli maddenin zehirleyici yapısı önem taşır.

Vakadan vakaya değişiklik gösteren bir başka unsur zehirle temas süresi uzunluğu, zehirlenen kişinin yaşı, kilosu ve cinsiyetidir.

Bazı zehirlerin etkisi bölgeseldir. Örneğin kostik bir maddenin yutulması ağızda ve midede etkili olur. Oysa bazı zehirler zehrin kana karışması sonucu belli bir organı etkiler. İlaç zehirlenmeleri kalp krizine kadar giden bir etkiye sahip olabilir. Tüm vücudu etkisi altına alabilecek zehirlenmelerde söz konusudur. Bunlar bilinci, solunum fonksiyonlarını, dolaşımı yada sindirim sistemini etkileyebilirler.

Anti sosyal kişilik bozukluğu hakkında bilgiler

Anti Sosyal Kişilik Bozukluğu, Psikopat
Kişilik Bozukluğu
Psikiyatri dışında sosyolojik ve hukuksal açıdan da ilgi çekici bir konu olan anti sosyal kişilik bozukluğunun, toplumca bilinen ve yaygın olarak kullanılan adı psikopatlıktır. Anti sosyal Kişilik Bozukluğunun başlıca özelliği, çocuklukta ya da ergenliğin ilk yıllarında başlayan ve yetişkinlik dönemine doğru süren, başkalarının haklarını saymama ve haklarına saldırma ile giden yaygın bir bozukluktur.

Bu kişilerde 15 yaşından önce yalan söyleme, para çalma gibi belirgin davranım bozuklukları oldukça tipiktir. Daha çocuk sayılacak yaşlardan itibaren çevreden, okuldan sürekli şikayetler olması aileleri için de sorun oluşturmaktadır. En belirgin özelliği yasalara ve toplumsal kurallara uyum sağlanamamasıdır. Bu kişiler sık sık mala zarar verme, başkalarını taciz etme, hırsızlık yapma, yasa dışı işlerin peşinde koşma gibi tutuklanmalarına zemin hazırlayan eylemlerde bulunurlar. Bu kişiler başkalarının isteklerini, haklarını yad da duygularını görmezlikten gelirler. Hatta yaptıklarını normal olarak değerlendirirler ve bu nedenle cezalara rağmen davranışlarını devam ettirirler.

İnsan ilişkilerini sürekli kendi çıkarları için kullanırlar. Güven, dürüstlük ve sadakat gibi duygulara sahip değillerdir. Çoğu zaman sadece zevk için insanları aldatır, dolandırırlar. Borçlarına sadık değildirler. Buna rağmen fütursuzca aynı kişilerden defalarca borç isteyebilirler. Eşlerini çok kolaylıkla aldatır ve bunun haklı gerekçeleri olduğuna inanırlar. Asla vicdan azabı yaşamazlar ancak cezadan kurtulmak ya da karşısındakini aldatmak amacıyla pişmanlık gösterileri yapabilirler.

Dürtüsel davranışlar ve alkol-madde bağımlılığı sıklıkla görülür. Alkol alımı ile davranışlarındaki bozukluk artmaktadır. Kaytarma, usulsüzlük, disiplinsizlik gibi nedenlerle uzun süreli işleri genellikle yoktur. Zaten çalışmayı sevmedikleri için başkalarının sırtından geçinme eğilimleri vardır. Yasal olmayan işleri sanki mıknatıs gibi çekerler. Kolayca öfke yaşayıp kavgalara karışırlar. Başkalarının güvenliği onlar için önemli değildir. Çocuklarını, eşlerini ya da ana-babalarını kolayca döverler. Ana-baba olmanın gereklerini yerine getiremezler, aile yaşantıları hep gürültülüdür. Öfke patlaması sırasında kendine zarar verici davranışlar örneğin; duvarları yumruklama, üzerilerinde sigara söndürme ya da kendini jiletleme kişiyi rahatlatır.


Ortaya çıkaran faktörler şunlardır;

Anne ve babasız büyümüş çocuklarda örneğin sokakta ya da yetiştirme yurtlarında büyümüş ya da tutarla aile eğitimi almamış çocuklarda ileride bu bozukluk daha sık görülmektedir. Babada alkolizm olması, çocukken fiziksel yada cinsel kötüye kullanımının olması yatkınlaştırıcı faktörlerdir. Ailesel yatkınlık da oldukça önemlidir.


Tedavi

Tedaviye oldukça dirençlidirler. Anormal bir durum olduğunu düşünmedikleri için tedavide işbirliğine çok az girerler. Hastaneye yatırmak fayda getirmediği gibi hastane kurallarını sabote ederek diğer hastaların tedavilerini de engellerler. Dürtüsel ve saldırgan davranışları için birtakım ilaçlardan fayda görebilirler. Beraberinde ek psikiyatrik sorunu varsa tabloyu ağırlaştırmaması açısından hızlıca tedavi görmeleri uygun olmaktadır. Aslında sürekli basına da yansıyan bu kişilik bozukluğu düşündüğümüzden daha sık görülmektedir. Bu anlamda hastalığın doğasının bilinip önlem alınması oldukça önem taşımaktadır.

Dr. Duygu Yiğittürk
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Anksiyete bozuklukları hakkında bilgiler

Anksiyete diye de bilinen bunaltının ilk hali kaygıdır ve yaklaşan bir sınav bir iş görüşmesi yada bir tehlikeyle karşılaşma ihtimali içimizde bir kaygının doğmasına neden olur. Bu haliyle kaygı yeni bir duruma hazırlanmamızda hedeflerimize ve başarıya ulaşmamızda bize yardımcı olur. Ancak bazı insanlarda bu kaygı hissi öylesine yoğun ve süreklidir ki bu durum onların yaşamlarını zorlaştırır ve sosyal davranış bozukluklarına neden olur. Bazı hallerde şiddetli bir tedirginlik duygusundan panik derecesine varacak kadar ciddi bir boyuta ulaşır. Kişide baş dönmesi, sık sık dışarı çıkma arzusu, çarpıntı, terleme ve hatta görme bozukluğuna kadar gidebilir bu durum.

Öylesine etkileyici bir durum söz konusu değilken, sanki kötü bir şey olacakmış gibi sıkıntı ve güçlü bir kaygı duyma durumuna anksiyete yani bunaltı deriz. Bunaltı bazen başka bir arazın etkisi olarak ortaya çıkar. Örneğin depresyondaki bir kişi devamlı olarak bunaltı içindedir. Bazılarında fizyolojik yada psikolojik gerçek yada hayali bir suçluluk ve sıkıntı hali bu duruma neden olur. Bazen de sıkıntı ve bunaltı birbirinden bağımsız olarak gelişir.

Panik Atak
Panik Atak
Sıkıntılı olmak genelde belirgin ve istenmeyen bir durumun gelişmesi halinde söz konusudur. Bunaltıdaysa durum belirgin bir nedene dayanmamaktadır. Bir iş görüşmesinde yada sınavda veya bir ameliyattan önce kaygılı olmak doğaldır. Tehlikeli sayılabilecek bir yerde gece tek başına kalmak gibi durumlarda korku hisside doğaldır. Ama ortada böyle bir durum yokken kötü bir şey olacakmış hissine kapılmak anksiyete belirtisidir.

Normal bir tedirginlik yada kaygı ruhsal bozukluklar değildir ve vücudumuzun savunma mekanizmaları bu duygunun üstesinden gelir. Tedirginlik halinin getirdiği ruhsal durum tedirginlik oluşturan durumun giderilmesiyle ortadan kalkar. Burada ruhsal durumla tehlike arasında eş zamanlılık söz konusudur. Oysa tıbbi anlamda anksiyete bir takım ruhsal fobilere, paniğe dayanan bozukluklara, saplantı zorlantı nevrozuna benzer bir durumdur.

Panik durumu kısa fakat sık ataklarla karşılaşılan ruhsal bir bozukluktur. Hiçbir neden yokken ortaya çıkar ve terleme, çarpıntı, göğüs ağrısı, tıkanma duygusu, kıpkırmızı kesilme, titreme, kontrolü kaybetme hatta ölüm korkusunu bile beraberinde getirebilir. Bu belirtiler kişiyi daha da büyük paniğe götüren kısır döngüye dönüşebilir. Bir çok kişi kalp krizi, yada solunum zorluğu endişesiyle kendini bir hastaneye atar. Panik atakları diğer bunaltı durumlarından farklı olarak belirgin bir nesne, yer yada durumdan kaynaklanmaz. Fiziki yada ruhsal bir darbeden sonra oluşan stres bozuklukları, ırza geçme, soygun, otomobil kazası, deprem gibi olaylardan sonra baş gösterir.

Benler hakkında bilgiler

Ben, Benler, Nevus, Nevuslar
Benler (Nevuslar)
Benler (nevuslar), deride melanosit adı verilen pigment hücrelerinin oluşturduğu topluluklardır. Gözümüzün çok alışık olduğu ve her insanın vücudunda rastlanabilen benler bazı durumlarda ciddiye alınması gereken bir hastalık olabilir.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Asuman Cömert Erkılınç “Benler sık görülen iyi huylu deri tümörlerindendir” diyerek her benin tehlikeli olmadığını belirtiyor:

“Bütün benler tehlikeli değildir. Erişkin çağa ulaşan beyaz ırktan bir kişide ortalama 40 ben bulunur. Benler doğuştan olabilir ve yeni doğanların yüzde 1’inde doğumsal benlere rastlanmaktadır. Benler genellikle erken çocukluk çağında ortaya çıkmaya başlar ve adolesan çağda sayıları hızla artar. Ancak 20 – 30’lu yaşlara kadar yeni benler çıkabilir. Benlerin neden oluştuğunu bilmiyoruz. Ama bir kişideki benlerin sayısı genellikle kalıtsaldır. Bunun dışında, hayat boyu maruz kalınan güneş etkisi, ergenlik ve hamilelik gibi hormonal değişiklikler benlerde değişime ve artışa yol açabilir.”

En iyi takibi hasta yapar

Benlerin takibinin çok önemli olduğunun altını çizen Dr. Erkılınç, en iyi takibi kişinin kendisinin yapacağını vurgulayarak nelere dikkat edilmesi gerektiğini şöyle anlatıyor:

“Hiçbir makine ya da doktor, benlerdeki değişimi kendisi kadar iyi saptayamaz. Burada beş tane kriterimiz var. Bunları a, b, c, d, e kriterleri olarak adlandırıyoruz.

A kriteri asimetri özelliğini gösterir. İyi huylu olan benler çoğunlukla simetriktir. Oval veya yuvarlaktır.

B kriteri ise bir benin kenar özelliklerini gösterir. Benin kenarları girintili çıkıntılı yani düzensiz bir şekil almışsa önemsenmelidir.

Üçüncü kriter olan C kriteri renktir. İyi huylu benlerde çoğunlukla tekbir renk hakimdir. Eğer bende homojen kahverengli pigmentasyon yerine alacalı renklenme (siyahlı, beyazlı, pembeli gibi) olmuşsa mutlaka uzmana danışılmalıdır.

D kriteri benin çapını gösterir. Selim olan benlerin çapı genellikle 5 mm’den küçüktür. Eğer bir ben 5 mm. daha büyükse dikkat edilmelidir.

E kriteri ise bir benin aniden deri yüzeyinden yukarıya doğru kabarması ya da büyüklüğünün iki katına ulaşmasıdır. Bu beş kriterin dışında bir benin üzerinde kanama, kaşıntı, ağrı, kabuklanma olması, benin bir bölümünün aniden kaybolması gibi durumlarda da mutlaka bir dermatoloji uzmanına danışılması gerekmektedir.

Bu sayılan özellikler bir benin kötü huylu olabileceği yönünde şüphe uyandırmalıdır. Melanom adlı deri kanseri, pigment hücrelerinden köken alır. Melanomların yaklaşık %30’u benlerden, % 70’i ise öncesinde ben içermeyen normal deri üzerinde gelişir. Melanomlar en sık açık tenli bireylerde, özellikle sarı-kızıl saçlı ve çilli olan kişilerde gelişir. Çapı 10 cm. büyük doğumsal benlerde ve çoğunlukla çapı 5 mm’den büyük ve düzensiz sınırlı olan displastik nevus olarak adlandırdığımız benlerde melanom gelişme riski sıradan benlere oranla daha fazladır.

Güneşten korunmak şart

Sonradan edinilmiş benlerin güneşle çok ilgili olduğunu belirten Dr. Erkılınç bu konuda yapılabilecekleri de şöyle anlatıyor:

“Yeni ben gelişimini önleyecek en önemli davranış biçimi güneşten korunmaktır. Bunun için özellikle saat 10.00 – 16.00 saatleri arasında güneşe çıkmamak, sadece deniz kenarında değil günlük olarak en az 15 koruma faktörlü güneş kremleri kullanmak, yaz aylarında uzun kollu giysiler ile geniş kenarlıklı şapka giymek gibi fiziksel korunma yöntemleri uygulamak ve solaryumdan kaçınmak gerekiyor.”

Dr. Erkılınç son olarak şunları vurguluyor:

“Bir benin kötü ya da iyi huylu olduğunun ayırt edilmesinde klinik görünüm dışında bize yardımcı olan bir takım tanı yöntemlerimiz mevcut. Bunlardan bir tanesi benlerin detaylı içyapılarını bize gösteren ‘dermoskop’ adı verilen optik cihazla muayenedir. Bunun dışında, şüpheli durumlarda kesin tanı için, biyopsi alınarak veya beni cerrahi olarak çıkararak patolojik incelemesinin yapılması şarttır. Diğer tüm kanser tiplerinde olduğu gibi, benlerden köken alabilen melanom adlı deri kanserinde de erken tanı hayat kurtarıcı olmaktadır. Bu nedenle, özellikle beyaz tenli ve çok sayıda beni olan kişilerin öncelikle kendileri tarafından, gerektiğinde de dermatoloji uzmanı tarafından yılda en az iki kere muayenelerinin yapılması gerekmektedir.”

Kaynak: Yeditepe Sağlık

Migren ve Tamamlayıcı Tıp

Migren, Şiddetli Baş Ağrısı, Zonklama
Migren
Bugün baş ağrılarının en sık karşılaşılan tipi, şehir yaşamlarının bize mirası Migren. Önemli ölçüde iş kaybına yol açan, hafif başlayıp bir süre sonra çok şiddetlenen, zonklayıcı karakterde, genelde başın tek tarafına lokalize, 3 – 4 saat süren ve kişiyi ağrı sonrası bitkin bırakan bir baş ağrısı tipidir.

2 tipi vardır. Basit tip (aurasız) ve klasik tip (auralı). Klasik tipte kişi migren atağının başlayacağını aura denen görme ve koku alma duyularında meydana gelen değişikliklerden anlar. Basit tipte aura olmadığı için atak aniden başlar ve ailesinde migren hikayesi olanda daha sık rastlanır. Yüzde 70 oranında kadınlarda görülür ve 20’li yaşlarda başlar.

Migren tedavisi batı tıbbında yüzde 100 değildir. Bu nedenle ABD’de batı tıbbı tedavilerine tamamlayıcı tıp tedavileri eklenmesi önerilir. Batıda kabul gören tamamlayıcı tıp önerileri ise şunlardır:

  • Çörek Otu Kullanımı,
  • Feverfew kullanımı,
  • Magnezyum alımı,
  • B2 vitamini kullanımı,
  • CoQ 10 alımı,
  • Balık yağı kullanımı,
  • C vitamini alımı,
  • Melisa kullanımı,
  • Masaj
  • Rahatlama teknikleri kullanımı (yoga, meditasyon, vb.)
  • Nöralterapi,
  • Kolon hidroterapi; kalın bağırsakların beden ısısına yakın ve kısmi basınçlı su kullanılarak bir alet yardımı ile temizlenmesidir. Bu temizlik işlemi sırasında suyun yanında farklı maddeler özellikle klinik sorununuza uygun aromatik bitkilerde eklenebilir.
  • Ozon tedavisi, rectal ya da intravenöz ozon uygulaması,
  • Akupunktur tedavisi, ağrıyı kesme amaçlı değil, ağrının başlamasını engelleme ve ağrı gelme süresini uzatmak için kullanılır, yüzde 80 – 85 civarında başarı sağlar.


Akupunkturun migren için faydaları,

  • Vücudun kendi salgıladığı ağrı kesicilerini, endorfinlerin düzeyini artırır.
  • Migren de serotonin düşer, bu da arterlerde genişlemeye yol açıp ağrı yapar, akupunktur serotonini artırır.
  • Ağrıya yol açan ve vücutta sentezlenen ağrı yapıcı maddelerin (bradikinin, prostaglandin vb.) salgısını azaltır.

Haftada bir yada iki seans olmak üzere 10 seans akupunktur uygulanması önerilir. Belirtilen tamamlayıcı tıp unsurlarından size uygun olan yada olanları, kullanım şekli ve sıklığı eğitimli hekiminiz tarafından belirlenir ve size özel bir program hazırlanır. Benimde kişisel olarak desteklediğim ve kliniğimde de kullandığım bu sistemdir. Neden mi? Daha kısa sürede daha başarılı sonuçlar almak adına ( yüzde 90 – 95).

Dr. Sevil ÖZKAN

Uyku bozuklukları hakkında bilgiler

Uykusuzluk, İnsomnia
Uykusuzluk, İnsomnia
Derin ve güzel bir uyku; zinde, yenilenmiş, enerji dolu bir güne başlamanın en önemli gereğidir. Uyku sağlığın hem mimarı hem de ölçüsüdür. Uyku sorunu olmayanlar bunun kıymetini bilmeyebilirler ama devamlı olarak uykusuzluktan yakınanlar deliksiz bir uykunun kıymetini çok iyi bilir.

Örneğin Robert kronik uykusuzluktan şikayetçi. Zaman zaman uyku ilacı aldığı halde bu derdine tam bir çare bulunamıyor. Uykusuz geçen gecelerin sabahları yorgunluk, gerginlik ve işine yoğunlaşamama sorunlarıyla başlar.

Luizin durumu ise tam tersidir. O gece gündüz uykuludur ve her fırsatta uyuklar. Kol ve bacaklarında güçsüzlük hatta geçici ferç durumu bile söz konusudur. Luizin durumu ender rastlanan, gün boyu uykuya dalma eğilimindeki narkolepsi halidir.

Robert ve Luiz gibi uyku bozukluklarından yakınanlar toplumun yaklaşık yüzde 15’idir. Şikayetlerinin ağırlığı ve seyrine göre günlük iş ve aile yaşamlarında ciddi sorunlarla karşılaşmaktalar. Tek istekleri geceleri düzenli bir uykuya sahip olmaktır.


Uyurken ne olur?

Uyku sırasında hem fiziksel hem zihinsel olarak dinlenir, yenileniriz. Bu sırada beyin normalden fazla gelişme hormonu salgıladığı için hem çocuklarda hem de yetişkinlerde protein sentezi artar. Protein sentezi hücrelerimizin bölünme, yenilenme ve çoğalma sürecine katkıda bulunur.

Uyku sırasında gördüğümüz rüyalar canlı, çarpıcı, görsel ve işitsel varsanılanlarla ortaya çıkan yaşantıdır ve çoklukla gerginlikleri azaltıcı bir etkisi vardır. Kanıtlanmamakla beraber uyku sırasında hafıza bir bilgisayar gibi çalışmaya devam eder. Bu öğrendiklerimizi beynimize yerleştirmek için gereken çok yararlı bir süreçtir. Bütün bunlar yaygın bir inancın aksine uykunun aslında aktif ve karmaşık bir süreç olduğunu gösterir.


Uykunun Aşamaları

Uykunun Birinci Aşaması ve Beyin Dalgaları
Uyku 1. Aşama
İlk aşama kendinden geçme halidir. Bu, sağlıklı bir insan yatağa girdikten en geç 10 – 15 dakika sonra başlar. Kişi gevşemiş ve uyuklayan bir hale girmiştir. Ama henüz kelimenin tam anlamıyla uyumamıştır. Beyin dalgaları, solunum ve nabız zayıflar. Her türlü düşünce ve görüntü yavaş yavaş yok olur.


Uykunun İkinci Aşaması
Uyku 2. Aşama
İkinci aşama kişi uykuya daldıktan birkaç dakika sonra başlar. Bu hafif uyku halinde beyin dalgalarının hareketi daha da yavaşlar.


Uykunun Üçüncü Aşaması
Uyku 3. Aşama
Bunları takip eden 15 ila 40’ncı dakika arasında üçüncü aşama başlar. Bu derin uyku haline girme aşamasıdır. En sağlıklı ve en dinlendirici aşamada budur. Bu aşamada delta dalgaları da denilen beyin dalgaları çok geniş kavisler çizer.


Uykunun Dördüncü REM Aşaması, Hızlı Göz Hareketlerinin Görüldüğü Aşama
Uyku 4. Aşama.
(REM)
Son olarak uykuya dalmayı takip eden 70 ve 90’ncı dakikalar arasında bilim dilinde REM olarak adlandırılan dördüncü aşama gelir. Bu aşamada beyin dalgaları hızlanarak, uyanık olduğumuz çalışma şekline döner. Eğer bu sırada bir nedenle uyandırılırsak hiç uyku sersemliği çekmeden kendimize geliriz. Rüya gördüğümüz dönem bu dönemdir. Bu dönemde tüm vücut adalelerimiz hareketsiz bir durumdayken sadece göz bebeklerimiz hızlı bir hareket halindedir ki bu döneme bu nedenle REM (Rapid Eye Movements) yani Hızlı Göz Hareketleri dönemi adı verilmiştir.

Böbrek hakkında bilgiler

Organizmanın ideal ortamında değişmeden tutulabilmesi hayati önem taşır. Süreklilik isteyen bu normal şartların devamlılığına homeostazi (homeostasis) durum deniyor. İnsanoğlunun vücudunda milyonlarca canlı hücre vardır. Bunların homeostasis bir durumda bulunmaları içinde bulundukları ortamın uygun şartlara sahip olmasına bağlıdır. Her hücrenin temel ihtiyacı aynıdır. Bu nedenle bu ortamı tek bir hücreden hareket ile inceleyelim.

Hücre dokular arasındaki bir sıvı ile çevrelenmiştir. Yüzde 90’ı su olan bu sıvı kan ile birlikte sürekli bir dolaşım halindedir. Dokular arasındaki sıvı kana karışınca plazma halini alır. Besin ve oksijen hücreye kan yolu ile gelir, karbondioksit ve atıklar kana karışarak hücreden ayrılır. Solunum sistemimiz kandaki karbondioksiti alıp kanı oksijen ile besler. Vücuttaki oksijen ve karbondioksit dengesini sağlayan unsur solunum sistemidir. Geriye besin ve besin artıkları kalır. Hücrenin ihtiyacı olan besini sindirim sistemi sağlar ve dengede tutar.


Peki artık ve atıklara ne olur ?

Bir sistem onları temizlemezse kanımız giderek kirlenecek denge bozulacaktır. Bu durumda homeostasis yok olur ve bunun sonucu ölümdür. O zaman kan dolaşımımızın birde artık temizleyiciye ihtiyacı vardır. Homeostasis durum ancak böyle korunabilir.

Böbrek hastalarında hemodiyaliz makinesinin yardımı olmadan kanında biriken atıklar hücrelerin işlevini engeller. Zamanında ve belirli aralıklarla diyaliz yaptırması tek yaşam yoludur. Sağlıklı insanlar için homeostasis durumun korunması önemli bir sorun değildir. Böbrekleri sağlıklı olduğu için onların hemodiyalize ihtiyaçları yoktur. Kanlarındaki plazma böbrekleri tarafından gereğince süzülür.

İdrar yolunun temel organı böbreklerdir. Kandan temizlenen artıklar vücuttan idrar yoluyla atılırlar. Ama böbrekler bu artıkların atılmasının ötesinde bazı işlevlere sahiptir. Vücuttaki hücreler kan plazmasında hayati bazı maddelere de ihtiyaç duyarlar. Böbrekler belirli bir zaman diliminde bu maddelerin kan plazmasında gereken miktarda olmasını da sağlar.

İdrar sistemi karın boşluğunun altındadır. Fasulye tanesi biçimindeki iki böbrek vücudun iki yanına yerleşmiştir. İdrar böbreklerden çıkarak idrar yolundan geçer ve alt karında pelvis de bulunan idrar kesesine dolar. İdrar kesesi genişler ve beyne idrar yapma uyarısını yollar. İdrar istenç içi sinir sisteminin kontrolündedir. Keseyi terk edip siyek de denilen üretra yoluyla vücuttan atılır. Erkeklerde üretra kanalı penisin içinden geçer. Kadınlarda vajinanın tam ağzında son bulur.

Vücudumuzdan her gün yaklaşık 1 litre idrar atılır. Bu vücudumuzdaki 13 litrelik sıvının böbreklerden süzülmesi sonucu ortaya çıkar. Bu sıvının 10 litresi hücreler arasında dolaşır. Geri kalan 3 litre sıvı plazma olarak kanda bulunur. Plazma konumunda bulunan sıvının yolu günde birçok kereler böbrekten geçer. Böbrek tarafından süzülen plazmanın toplam olarak günde 950 litreye denk düştüğü bilinmektedir. Bu vücudumuzun kan birikimi içinde küçümsenemeyecek bir miktardır. Kalbin pompaladığı kanın her an ¼ ü böbreklere ulaşmaktadır. Bu kadar kanı temizlemek için böbreklerinde devamlı temiz kana ihtiyacı vardır. Bu ortadan inen iki geniş damar ile sağlanır. Bu iki damar kalpten aldıkları kanı alt toplar damara verirler.

Şizofreni hakkında bilgiler

Şizofreni ve Tedavisi
Şizofreni ve Tedavisi
Adını anmak bile duygusal tepki ve korku meydana getiren bir hastalık. Muhtemelen akıl hastalıkları içinde en gizemli ve bilinmeyeni en çok olanı. Şizofreni cinsiyet, ırk, iklim, kültür farkına bakmaksızın her 100 kişiden 1’inde değişik ağırlıkta rastlanılan bir hastalıktır. Zekaya bir etkisi olmadığı için akli bir gerilik söz konusu değildir. Düşünce, duygu ve davranış bozukluklarıyla ortaya çıkan bir psikoz türüdür. Hastalığın nedeni ve tarifi tam olarak yapılamamakla birlikte psikolojik ve toplumsal etkenlerin birlikte rol oynadığı düşünülür.

Hastalığı bazıları bir kişilik ikilemi, bazıları duygular ve düşünceler arasında uyumsuzluk olarak tanımlar. Bazıları da kişinin kendine özgü bir iç dünya oluşturmak ve bu iç dünyaya çekilmesine neden olan bir psikiyatrik rahatsızlık olarak tanımlar. 15 ila 45 yaşları arasında etkin olup genellikle genç yaşlarda başlar.

Mark 21 yaşındadır ve hastalığı 15 yaşında başlamıştır. Buna rağmen üniversitedeki fizik eğitimine devam etmektedir. Lery 30 yaşındadır partime bir işte çalışmaktadır. Liya 26 yaşındadır. 2 kere tedavi gördüğü bir psikiyatri kliniğinden yeni taburcu olmuştur.

Şizofreni tanısının konulabilmesi için bazı belirtilerin tespiti gereklidir. Belirgin ve hat safhadaki bu belirtilere göre kesin bir tanı konulması için en 6 aylık bir müşahede süresi gereklidir. Aslında bir çok halde bu belirtilerin tümünün hastada bulunması da şart değildir. Olayların yüzde 64’ünde gerçeklerle ilgili olamayacak hayaller aleminde yaşanır. Örneğin Lery kendisinin uzayda yıldızlar arasında gezinebildiğine inanmaktadır. Vakaların yüzde 74’ünde görsel yada işitsel halüsinasyonlar, yani varsayılan algı bozuklukları olur. Mark ise kendisine ne yapması gerektiğini söyleyen sesler duyduğuna inanır. Bazı hallerde düşünceyi oluşturan kavramlar arasında bağlantı yok olmuştur ve konuşmalara karışık anlamsız bir ifade şekli hakimdir. Vakaların neredeyse hemen hepsinde hastanın normal fonksiyonlarında bir zayıflama, derinliğinde belirgin bir azalma ve okuldaki randımanında bir düşüklük görülür.

Beyin hakkında bilgiler

Beyin protein, yağ, su ve bazı kimyasal bileşimlerden oluşmuş bir organdır. Normal bir insan beyni 1250 gr. kadar olup koyu bir muhallebi kıvamındadır. Sinir sistemimizin bir parçası olan beyin hareketlerimizi düzenleyip bulunduğumuz ortama uyum sağlamamızı temin eder. Beynin ve sinir sisteminin çalışan temel üniteleri nöron denilen sinir hücreleridir. Sadece beyinde 10 milyar adet nöron vardır. Bunların görevi uyarıları oluşturmak, oluşan uyarıları kavramak ve ilgili organlara ulaştırmaktır. Bu uyarılar elektriksel ve kimyasal olmak üzere iki türlü olur. Aslında düşüncelerimizde bu uyarıların bir sonucudur.

Beyin Hücreleri Nöron Sinir Elektriksel ve Kimyasal İletişim
Beyin Hücreleri
Nöron Sinir Elektriksel ve
Kimyasal İletişim
Tipik bir beyin nöronu üç bölümden oluşur. Hücre, gelen uyarıları alan alıcı sinir lifleri ve yollanacak uyarılar için bir ana gönderici sinir lifi. Bir alıcı sinir lifinin uyarılmasıyla elektrik uyarısı başlar. Uyarı önce hücreden sonrada gönderici sinir lifinden geçer. Başka bir hücre ile birleşme noktasına gelince kimyasal bir iletken oluşturur. Bu iletken iki nöronun birleştiği yerdeki sıvı dolu boşluğu geçerek çizimdeki gibi öbür hücreyi harekete geçirir yada herhangi bir harekete engel olur.

Beyinde düzinelerce kimyasal iletken keşfedilmiştir. Bazı ilaçlar bu iletkenlere tesir ederek etkilerini gösterirler. Örneğin beynin belirli bir bölgesindeki dopamin eksikliği yüzde anlamsız ifadelere kol ve bacaklarda titremelere neden olur. Bu özellikle yaşlılarda rastlanılan Parkinson hastalığının belirtileridir. Vücut yeterli miktarda dopamin üretememektedir.

Nöron
Nöron
Bilim ve teknolojideki bütün ilerlemelere rağmen insan beyninin nasıl çalıştığı tam olarak bilinmemektedir. Vücudu nasıl yönettiği, nasıl düşündüğü, nasıl hayal kurduğu bu bilinmeyenlerin arasındadır. Beyinde nöronların varlığı yüzyıl önce bilinmiyordu bile. Temel mekanizmalarının elektriklenmeye bağlı olduğu da kısa bir zaman önce anlaşıldı. Nöronların kimyasal yapısı üzerinde daha pek çok araştırma yapılması, daha pek çok şey öğrenilmesi gerekiyor. Beyin nöronları gerçekte yukardaki çizimde gösterildiği gibi açık bir şekilde görülemiyor. Buda araştırmaları zorlaştıran araştırmaların başında geliyor. Beyin sıkı sıkıya paketlenmiş gibi. Nöronlar kendilerini besleyen ve beynin kimyasını oluşturan bir çok dokuyla sarılmış.

Varis hakkında bilgiler

Bacakta Varis
Bacakta Varis
Bacaklarınız nasıl? Bir ağrı ve yorgunluk hissi duymadan gününüzü tamamlayabiliyor musunuz? En sevdiğiniz sporu, günlük egzersizlerinizi, yürüyüşlerinizi ayak ağrısız yapabiliyor musunuz? Yoksa sizi rahatsız eden bozukluklar mı var? Bu sorulara vereceğiniz cevaba göre varisten şikayetçi olabilirsiniz.

Varis kadınların yüzde 40’ını, erkeklerin yüzde 25’ini etkileyen çok yaygın bir sağlık sorunudur. Bazıları bunu sadece göze hoş görünmeyen estetik sorunu olarak alırken, birçok kişi için bu yürümekte ve hareket etmekte büyük sorun teşkil eden bir durumdur bu.

Diz İçi Varisi
Diz İçi Varisi
Eğer bacaklarınız ağrıyor, şişiyor ve günün sonuna doğru giderek daha da ağırlaşıyorsa bir varis sorunuyla karşı karşıya olabilirsiniz. Yürürken ayakların ağırlaşması, gece ve sabah kalkarken kramp girmesi yada yatma saatlerinde şiddetli ayak ağrıları varisin diğer belirtileridir. Sorun sıcakla daha da arttığı için hastalar kış aylarında daha rahat yürür ve hareket eder.

Varis damarları derinin hemen altında olduğu için dikkatle bakılınca gözle görülür. Kalça kemiğinizin civarında, dizlerinizin ve bacaklarınızın özellikle iç bölümlerinde mavimsi damar ağları görürsünüz.

Distrofi hakkında bilgiler

Günlük yaşantımız istemli olarak yaptığımız birçok hareketle doludur ve bu hareketlerimizi kaslarımız sayesinde yaparız. İstemle çalışan ve genellikle iskeletin bölümleri arasında koordinasyonu sağlayan kasları kendi irademizle harekete geçiririz. Ama bazı hallerde kaslarımız emirlere uymaz. Kas distrofisi dediğimiz karmaşık yapılı hastalıkta da olan budur. Aslında kas distrofisi tek bir hastalık değil, bir grup hastalık türüdür.

Bir düzineye yakın türü vardır. Ve her biri ayrı yaşta, değişik gelişme hızında ve farklı ciddiyettedir. Bazı türleri hastayı belli belirsiz etkiler ve hasta normal yaşamını sürdürür. En yaygın rastlanan türleri duchanne distrofisi ve miyotonik distrofidir. Bunlardan daha az yaygınlarıysa becker distrofisi, kavşak tipi distrofi ve yüz köprücük kemiği üst kol distrofisidir.

Bu tür hastalıkların müşterek noktası kalıtsal olmalarıdır. Bunlar anne babanın birinden yada ikisinden gelen genetik bozukluklardan kaynaklanır. İnsan vücudundaki her bir hücrede 23 çift kromozom bulunur. Bu çift kromozomların biri babadan diğeri anadan gelir. Bir canlının karakteristiklerini tayin eden genlerin kromozomlar üzerinde doğrudan etkisi vardır. Kalıtsal hastalıkların sebebi de bu kromozomlardır.

Kalıtsal ataksi hakkında bilgiler

Kalıtsal Ataksi
Kalıtsal Ataksi
Karen 12 yaşında. Onun yaşında hayat neşe ve ümit doludur. Ama Karen için bazı basit hareketleri yapmak bile imkansız. İstemli kas hareketlerinde düzensizlik meydana getiren ender rastlanılan bir hastalığın kurbanı. Onu sakat bırakan bu hastalığın adı kalıtsal ataksi. 5000 kişiden 1’ine vuran tatsız bir piyangodur bu. Karen yürümek, telefona cevap vermek, bir bardak su içmek gibi basit hareketlerde bile zorlanıyor. Şimdilik yürüyebiliyor ancak ataksi bıkmadan yorulmadan ilerleme gösterir. Karen her sabah “bakalım bugün hangi yeteneğimi kaybettim” korkusuyla uyanıyor. Günün birinde tekerlekli sandalyeye mahkum olacağının bilincinde.

Poll de aynı rahatsızlıktan muzdarip. Henüz 40’lı yaşlarının başında. 12 yaşından bu yana kalıtsal ataksi hastası. Tekerlekli sandalyeye mahkumiyeti 25 yaşında başlamış. Yürüyememek büyük ölçüde sarsmış onu. Böyle bir fiziksel engelle karşılaşmasını hiç kabullenememiş önceleri ve duvarlara tutuna tutuna yürümeye çalışmış uzun bir süre. Ama pes etmiş şimdilerde kendini idare etmekten tamamen yoksun.

Karen gibi bir hasta için bir yumurtayı kırmak bile imkansıza yakın güç bir iş. Oysa buna gelinceye kadar günlük yaşantımızda hiç fark etmeden yaptığımız işleri bir düşünsenize. Saçımı taramak, kaşınmak hatta sadece ayakta durmak. Kalıtsal ataksi hastaları için bunları yapmak inanılmaz bir güç gösterisidir. Ve bunları da yapması zamanla imkansız hale gelecek. Karen hep böyle değilmiş. Yaşamının ilk yıllarında bu tür sorunları yokmuş. İlk belirtiler 5 yaşında görülmeye başlamış. Karenin durumu bu hastalığın tipik seyri. Çünkü hastalık genellikle çocukluk yaşlarında başlıyor yada Poll de olduğu gibi ergenlik yaşlarında. Genelliklede 25 yaşından önce teşhis kesinleşiyor.

Karen ilk önce dengesini kurmada güçlük çekmeye başlamış. Baş dönmeleri sıklaşmış ve sık sık düşer olmuş. Tutuk ve yalpalaya yalpalaya yürümeye başlamış. Düşüyor ve sık sık ağlıyormuş. Sonunda ruhsal bunalıma girmiş.

Menenjit nedir? Menenjit hakkında bilgiler

Menenjit bazı zarların iltihaplanmasıdır. Bu zarlar beyin ve omuriliği örter. İltihaplanma akut yada kronik olabilir. Virüs yada bakteri kökenliler daha yaygındır. İster çocuklarda ister yetişkinlerde olsun menenjite neden olan 3 bakteri tipi vardır. Bunlar:

  • B tipi hemofiliz inflüenza
  • Pnömokok
  • Menengokok

Menenjit Beyin Zarı Omurilik
Menenjit,
Beyin Zarı Omurilik
Menengokok bakterisi sadece menenjite değil daha birçok hastalığa yol açar. Bir tür kan iltihabı bunların arasındadır. Kısaca menenjit olarak tanımlanan birçok hastalığa bu bakterinin sebep olduğu anlaşılmıştır. Aslında soğuğa sıcağa, ultraviyole ışınlarına olduğu kadar temizlik malzemelerine karşıda dayanıksız bir bakteri türüdür. Menengokoklar burun, üst yutak ve boğazda çoğalır. Bulaşma hava yoluyla ve kişilerin yakın temasları sonucu mikrop içeren damlacıkların solunmasıyla oluşur. Bu nedenle arkadaşlar, eşler, aile bireyleri ilk hedeftir.

Kuluçka dönemi ortalama olarak 3 ila 4 gün sürer ama en az 2 en çok 10 gündür. Hastalık belirtilerinin çıkmasından bir hafta önce bulaşıcılık kazanır ve tedaviden 24 saat kadar sonrada devam eder. Hastalığın ilk odağı doğrudan beyin zarı olabileceği gibi bir başka bölgeden kan dolaşımıyla taşınarak, beyin omurilik sıvısına ulaşabilir. Bu sıvı beyin ve omuriliğin etrafındadır. Menengokoklar beyin ve omurilik zarında çoğalır.

Spor sakatlıkları hakkında bilgiler

Giderek daha fazla insan düzenli bir şekilde fiziki egzersizler yapıyor. Egzersizlerin sağlımız açısından öneminin çok iyi anlaşıldığı bir çağı yaşıyoruz. Ancak gerekli önlemler alınmazsa fiziki etkinlikler daima bir risk taşır. Bir çok kişi farklı nedenlerle egzersizler sırasında vücutlarına zarar verirler. Fiziki yetenekleri doğru saptayamamak, yanlış yada eksik ekipman kullanmak, yapılan sporun temel kurallarını iyi bilmemek veya kendilerinin yada başkalarının basit bir ihmal yada dikkatsizliği bile ciddi sorunlara yol açabilir.

Spor dallarında tehlike oranları farklıdır. Buz hokeyinde % 14, kayakta % 12, raketle yapılan sporlarda % 11 iken fiziksel çalışmalarda % 4, kayak ile kros kantride sadece % 2’dir. Burkulma, adale kasılması ve kırıklar spor yaralanmalarının 2/3’ünü oluşturur. Daha az görülenler eklem çıkması, tendon ve kas iltihaplanmalarıdır. Spor yaralanmalarının yüzde 50’den fazlası vücudun belden aşağı kısmında olur. Yüzde 25’i kollarda, yüzde 11’i gövdede, yüzde 8’i başta ve yüzde 5’i de diğer bölgelerdedir.

Spor yaparken bütün kaslar ve eklemler kullanılır. Eklemler kemiklerin birleşim yerleridir. Eklemler hareketli, yarı hareketli yada sabittir. Bağlarla tutturulmuş ve sinovya sıvısıyla kayganlaştırılmıştır. Kaslar kasılma yetenekleri sayesinde vücudu hareket ettirir. Kasları kemiklere bağlayan dokuya tendon nedir. Sportif sakatlıkların büyük kısmı tendon, kas ve eklemlerde olur.

Spor sakatlıklarını iki ana grupta ele alabiliriz. Birinci grup çarpışma ve düşme gibi kazaen olan sakatlıklardır. İkinci grupsa kas ve iskelet sisteminin devamlı olarak zorlanmasından, yanlış ekipman kullanmaktan, yanlış antrenman yada aşırı çalışma sonucu meydana gelenlerdir.

Alkolizm ve madde bağımlılığı hakkında bilgiler

Çocuklar ve gençler okul yıllarında gördükleri eğitimle bilgilenip, kendilerini yarınlara hazırlar ve ileride işlerine yarayacak birçok deneyim kazanırlar. Ama ne yazık ki ileride onlara büyük zararı dokunacak alkol, ilaç, sigara ve uyuşturucular gibi kötü alışkanlıkların ilk adımları da bu yıllarda atılıyor. İstatistikler gençler arasında alkol ve uyuşturucu kullanımının son 50 yıl içinde büyük bir hızla arttığını gösteriyor. 1940’lı yıllarda öğrencilerin sadece yüzde 10’u alkol kullanma alışkanlığında iken 1960’lı yıllarda aynı oranda uyuşturucu kullanılır hale gelindi. Bunların büyük bir kısmını 5 defadan fazla kokain kullananlar oluşturmaktaydı. 1980’li yıllara gelince 13 – 17 yaş arasındaki gençliğin yüzde 70’inin sık sık alkol aldığı görülmekte.


Alkolizm

Alkolizm
Alkolizm
Alkolizm en yaygın ve en tehlikeli bağımlılıklardan biridir. Aşırı alkol almak kişinin sadece bedensel ve ruhsal sağlığını bozmakla kalmayıp, bu alışkanlığa sahip olan kişinin iş ve sosyal çevresi ve özellikle de ailesinin yaşamını son derece olumsuz etkilemektedir. Bununda ötesinde toplum sağlığı ve güvenliği içinde ciddi bir tehlikedir alkol.

Ölümle sonuçlanan trafik kazalarının yarısından fazlasının alkollü sürücüler tarafından yapıldığı biliniyor. Suçluların yüzde 40 – 50 arası alkol almış insanlardır. Çocukların aile içinde karşılaştıkları kötü muamelede alkolün rolü yüzde 70’lere kadar çıkmaktadır. Alkolizmin toplumsal yaşamın en büyük düşmanlarından biri olduğu kesindir.


Peki alkolizmin nedenleri nelerdir?

Bu konudaki teorilerden biri alkolikliğin kalıtsal olduğunu savunur ayrıca olumsuz sosyoekonomik şartlarında bu eğilimi körüklediği kabul edilir. Bu görüş benimsenirse alkolikler sadece kendilerine ve yaşadıkları çevreye değil ayrıca bir sonraki nesle de damgalarını vurmaktadırlar. Bir sonraki neslin alkole hassas oluşu 3 nedene bağlanmaktadır. Bunlar:

  • Özel bazı enzimlerin varlığı,
  • Sinir Sisteminde oluşan özellikler,
  • Özel bir endorfin salgısı.

Çocuklarda depresyon hakkında bilgiler

Çocuklarda depresyon
Çocuklarda depresyon
(Michael)
Çocukluk. Dertsiz tasasız, mutlu bir dönemidir yaşamın. Çocuklarda bazen ağlar ama bu uzun sürmez. Hayatın acı yönlerini sadece erişkinler yaşar ve bu nedenle çöküntüde sadece onlar için geçerlidir. Acaba durum böylemi? Bu varsayımları öne sürenler olduğu müddetçe çocukların depresif hale gelmelerini önleyici tedbirleri almak hiç de kolay görünmüyor. Bu konu tıp uzmanları tarafından ancak 1971 yılında Stockholm’de bir konferansta ilk kez konu olmuş bunu 1977’de Amerika’da ikinci bir konferans izlemiştir.

Bazı bilim adamları çocuklarda depresyonun giderek yaygınlaşmasına neden olarak ailelerin az çocuk yapma eğilimini gösterirler. Bu görüş bir çocuğun derdini diğer çocukların neşe ve oyunlarıyla daha çabuk unutacağı inancından güç alır.

Bir çocuğun yetişkinlerden farklı düşünceleri olduğu kesindir. Belli olaylara ve ruhsal durumlara olan tepkileri de yetişkinlerden farklı olacaktır. Çocukta ruhsal çöküntü tam olarak anlaşılmış bir durum değildir. Bilim adamları bu konu üzerindeki çalışmalarını sürdürüyorlar.

Michael çocuk depresyonunun bazı belirtilerini göstermektedir. Emili sabahları bir türlü uyanamaz. Genellikle mutsuzdur ve genellikle bunun belirgin bir nedeni de yoktur. Aslında çocuklar yoktan yere ağlayabilirler. Michael zaman zaman çabuk kızan ve küsen bir çocuktur. Genellikle tatminsizdir. Evde kardeşleriyle olan geçimsizliği dikkat çeker. Okulda arkadaşlarıyla kavga edip öğretmenleriyle tartışır. Sonra niye benimle kimse oynamıyor diye yakınır. Bir başka önemli göstergede oyunlara karşı ilgisizliğidir. Oysa oyun bir çocuğun en düşkün olduğu etkinliktir. Oyundan ve oyuncaktan hoşlanmamak çok önemli bir göstergedir ve ciddi bir duruma işarettir.

Uyku zorlukları da önemlidir. Uyumakta gecikmek bir çocuk için norma sayılmaz. Ama normalden fazla uyuma eğilimi de bir uyku bozukluğudur. Uykudan uyanamamak çocuğun günlük yaşamda karşılaşacağını sandığı tatsızlıklardan bir kaçış yolu olabilir.

Kulak hakkında bilgiler

Her 10 kişiden 1’inde rastlanılan bir durumdur bu. İşitme duyusunun kısmen kaybı bile günlük yaşamda ciddi sorunlara yol açar. Bu durumun nedeni vakaların yüzde 25’inde yaş ile ilgili. Ama doğuştan sağırlık vakaları da küçümsenemez. Bu oranın yüzde 7’ye kadar ulaştığı bölgeler vardır.

Ses hava moleküllerinin sıkışıp açılmasıyla oluşan titreşimlerden meydana gelen dalgalar halinde yayılır. Sesin şiddeti dalgaların genişliğine bağlıdır. Genişlik desibel ile ölçülür sesin şiddeti dalgaların ilerlediği doğrultuya dik durumdaki birim alandan, birim zamanda geçen enerji miktarına göre değişir.

Sesin Yayılışı
Sesin Yayılışı
Sesin yüksekliği sesin frekansına göre ölçülür. Frekans sabit bir noktadan birim zamanda geçen dalga sayısı yada frekans birimi olan hertz olarak gösterilir. Frekansın hertz birimiyle ifade edilen değeri, saniyedeki çevrim sayısını gösterir. İnsan kulağı 20 ila 20.000 hertz frekansları arasındaki sesleri duyabilir.

Zihinsel yorgunluk "sürmenaj" hakkında bilgiler

İş Hayatında Stres, Zihinsel Yorgunluk, Sürmenaj
İş Hayatında Stres,
Zihinsel Yorgunluk,
Sürmenaj
Üniversiteyi yeni bitirmiş birini ele alalım. İdealist, enerjik ve ihtiraslı biri. Onu belli ideallere şartlandıralım. Adil bir toplum, temiz bir çevre, tatminkar iş imkanı, dinlenmeyle ilgili etkinlikler için bol bol zaman. Ona kendisinin vazgeçilmez ve yeri doldurulamaz biri olduğu izlenimini verelim. Ama onu yaptığı başarılı işlerden dolayı ödüllendirmeyelim, yüreklendirmeyelim ve bu birkaç yıl boyunca devam etsin. Bir sürmenaj ile karşılaşmaya hazır olun.

1970 yılında Tofler toplumun rahat ve az çalışan, buna karşın çok dinlenen bir toplum olmaya gittiğini savunuyordu. Ama bu yıllarda sosyoekonomik şartlar büyük çapta değişti. 1973 de Amerika’da dinlenme saatleri yüzde 37’lik bir azalma gösterdi ve haftalık ortalama çalışma saatleri 41 den 47 ye yükseldi. 1976 – 1985 yılları arasında Kanada’da haftada 50 saatin üzerinde çalışan nüfus yüzde 30.8 arttı. Tehlike çanları öncelikle sağlık personeli için çaldı ve zihinsel tükenmişlik önce doktorlar, hemşireler ve bazı eğitimciler gibi diğer insanlara destek ve bakım veren kişilerde göründü. Sonra polisler, avukatlar, öğretmenler, iş adamları gibi gerilimli işlerde çalışanlarda bu gruba katıldı. Bugün zihinsel yorgunluğun Amerika’daki yıllık bedeli 75 milyar dolar olarak hesaplanmakta.

Öğretmenlerin yüzde 6.5’i sürmenajdan şikayetçi. Yüzde 16.9’da değişik zamanlarda ve sürelerde bu durumdan şikayetçi olmuşlar. Polis memurlarında bu şikayet 36 – 38 yaşları arasında ortaya çıkıyor.


Peki sürmenaj nedir?

Sürmenaj, mesleki strese mukavemetin sona ermesidir ve bir işin yükü bu işi yapmaktan elde edilen zevki aştığında ve bu durum uzun süre devam ettiğinde ortaya çıkar. Ama bundan stresin her şeklinin zararlı olduğu sonucu çıkartılmamalıdır. Mantıklı sınırlar içinde tutulan stres aslında kişinin zihinsel ve fiziksel yeteneklerini arttıran itici bir güç olabilir.

Beyin Kontrolünün Kontrolü: Beyin hakkında bilgiler

Sinir Sistemi ve Beyin
Sinir Sistemi ve Beyin
Çoğumuz bedenlerimizi yeterince tanıdığımız sanırız. Ama baskı altında kaldıklarında bize ne kadar sıra dışı olduklarını gösterirler. O kadar karışık ki, içimizde olan birçok olay hala bizi şaşırtmaya yetiyor. Gizli bir dünya, ama artık eski zamanların aksine bu dünyayı üç boyutlu olarak inceleyebiliyoruz. Duyularımız görmemizi, duymamızı ve dünyaya dokunmamızı mümkün kılarak hayatta kalmamızı sağlar. Derimizin hemen altında başlarlar.

Bir milyondan fazla ufak alıcı bize ham veri sunar. 70 km uzunluğundaki sinir lifimiz de inanılmaz bir hızla yanıt vermemizi sağlar. Duyularımız bizi tehlikelere karşı uyarır. Saldırı aldığımızda, savunmanın ön saflarını onlar oluşturur. Sıra dışı marifetler sergilememizi sağlarlar. Sınırlarımıza zorlandığımızda, duyularımız hayatımızı bile kurtarabilir.

Bir pilot, fırtınaya rağmen yedi tonluk bir makineyi hatasız bir hassaslıkla yönetiyor. Bunu başarabilmek için, bedenimizin alıcıları uç noktalara zorlanıyor. Sahil Güvenlik'in kameraya
aldığı bu görüntülerde iki çocuk mutlak ölümle yüz yüze kalıyorlar. Oregon sahilinin hemen kıyısında azgın akıntılar çocukları kıskaca almış ve dalgalar yükselmekte. Tek umutları bir helikopterdi. Dokuz milyon dolar değerinde bir yüksek teknoloji ürünü.

Ama rüzgar helikopteri döverken çocuklar için asıl önemli olan herhangi bir helikopterden çok daha karmaşık bir düzenek. Gezegendeki en gelişmiş iletişim sistemlerinden birine bağlanan yarım milyon mikro sensör. İşte bunu derinizin altında bulabilirsiniz. Bir sineğin kanat çarpışını bile hissedebilecek kadar hassas dokunma alıcılarının da aralarında olduğu ilginç cihazlardan oluşan bir ormanla donatılmış haldeyiz. Pilot Matt Gingrich'in çocukları kurtarabilmek için bütün alıcılarını en uyarılmış hallerine geçirmesi gerekli. 55 kilometre hızla esen rüzgarın üstüne, her yanlarında kayalar vardı. İnsanın sinirlerini yıpratan bir durum, hem de çok.